18 Ekim 2010 Pazartesi

Midilli(Lesvos) gezisinden kısa kısa...

Üzerinden zaman geçince hatıralar silikleşiyor. Daha fazla kaybolmadan yazıvereyim kısa kısa.
Zafer Bayramı en iyi nerede kutlanır diye düşünüp sonra Yunanistan cevabını verdik. Pek manidar oldu tabii, konunun anlam ve önemini düşününce.
Çok planlı bir gezi değildi, çıktık yola, baktık duruma, uyarsa gideriz dedik, baktık uyduruyoruz, e hadi ne duruyoruz 'gidek gari' deyip bindik feribota. Önce şunu söyleyeyim ki, feribot için rezervasyon vs. yapmanıza gerek yok. 2 tane şirket var Ayvalık'tan Midilli'ye giden, bunların ikisini de iskelenin tam karşısında bulabilirsiniz, görmemeniz imkansız. Ben bizimkini Cunda Lines'ten aldım, size de tavsiye ederim. Merak edenler için, bir kişi gidiş-dönüş bilet 20 euro. Vergi şu bu vs. yok(bazı sitelerde böyle şeylere rastlamıştım ama yok öyle bir şey). Neyse bu arada biz akşam 6 feribotu ile gidecek olduğumuzdan vakit var, 'e ne yapalım' dedik ve Cunda Adası'na geçtik. Orada klasik olacak ama iskelede yürüdük, hediyelik eşyalara baktık, pazara gittik (bilen bilir pazar görünce dalarım, meyvelerin hatrını sorarım) meyve ve kuruyemiş aldık, sonra da meyveleri yıkayıp afiyetle yedik. Cunda'nın vazgeçilmezi olarak Taş Kahve ya da nam-ı diğer Aynalı Kahve'ye gidip iki çay içtik, denizi havasını ciğerlerimize doldurarak, sudaki kımıl kımıl güneşi gülücüklerle selamlayarak. Sonrasında mideden gelen sinyallere kulak verip, burnumuza gelen güzel kokuları takip ettik. Çok zor olmadı papalina yiyebileceğimiz bir balıkçı seçmek. Papalina hamsi gibi ufak bir balık. Ayvalık'ta gördüm ve yedim sadece, oraya özgüdür. Ufak tefek ama pek lezzetlidir, kızartması yapılır, çerez niyetine yenilir. E artık karnımız tok, sırtımız pek olduğuna ve bizi bekleyen feribotun vakti de yaklaştığına göre, yola düşme vakti idi. Sonrasında Ayvalık'a dönüldü, pasaportlar hazırlandı (vize gerekli!), gümrük çıkışı yapıldı ve Üsküdar Beşiktaş motorları büyüklüğündeki feribotumuza binildi. Yaklaşık 45 dakika sonra Midilli iskelesinde indik saat 7'ye doğru. Cunda Lines'taki abinin dediği gibi, Midilli'de Fatih'i bulduk.
Dönüp baktığım şu geçen üç günü tekrar düşündüğümde, insanoğlunun o kadar da kötü bir yaratık olmadığına an oluyor insan. Halen o kadar iyi insanlar var ki ve o kadar yardımseverler ki. Ama şehir hayatı bizim tepkilerimizi değiştirmiş, açıklanamaz refleksler serpiştirmiş saf varlığımıza. Öküz altında buzağıyı arıyoruz gerçekten. Birisi karşılıksızca yardım ettiğinde 'neden' diye sormadan edemiyoruz. Halbuki bu insanın doğasında vardı, ama biz unutmuştuk. Öylesine unutmuşuz ki, ruhumuz kömürleşmişcesine karanlık olmuş fikirlerimiz. Ama ara ara karşılaştıkça böyle iyiye, hatırlıyor insan, anımsıyor bu güzellikleri. Hele bir de Midilli'nin dağlarının güzelliğine karışınca bu iyi hava, gülücüğün yüzde kapsadığı alan genişliyor, gözler parlaklaşıyor. Fatih abinin kartını özellikle koyuyorum arkadaşlar, giderseniz uğrayıp bir selam söyleyin. Feribottan çıkınca, tam karşıda göreceksiniz ofisini.
Biraz muhabbetten sonra, arabamız hazır, evraklar için gerekli son imzaları da attık, açtık GPS'imizi, düştük yolumuza. İstikamet neresi, Molivos. Gecenin karanlığında, tek şeritli, inanılmaz virajlı, kimi zaman denize sıfır giden, aydınlatması olmayan ve bilmediğiniz yollarda yeni kiraladığınız araba ile seyahat etmek çok keyifli(!), ama bizim gibi 'şoförlüğünüze güveniyorsanız şu yoldan da gidebilirsiniz' gibi sözlere itimat edip(ya da ne derseniz), şoförlüğünüz iyi olsa bile tali yollara girmeyin derim. O girdiğimiz yolda ancak traktör giderdi ki, zaten bizden başka hiçbir araca rastlamadık. Bazı noktalarda tırstık mı evet :) Neyse bu tali yol, bize takribi birbuçuk saate ve biraz nörona mal oldu. Saat 11 gibi Scala Scamnia'da planladığımız akşam yemeğini pas geçerek vardık Efthalou'ya. Bu arada eğer olur da, siz giderseniz, bu restoranda yemeği pas geçmeyin. Pek bir ağızlara layık deniz ürünleri yaparlarmış. Ha bir de Efthalou yerine bir iki km ötedeki Molivos'a gidin otel bulmak için. Orada o taş evlerde kalın derim, 4-5 yıldızlı otel merakınız yoksa. Biz Efthalou'da kalmayı planlamış olduğumuzdan buradaki otellerde şansımızı zorladık ve sonra gerçekten çok şık bir otelde 1 gecelik yer bulduk. Vee önce eşyaları odaya, sonra da kendimizi bara attık. İlk biradan sonra daha da parlıyordu gözlerim.
Bu yazıya Midilli'den kısa kısa demiştim ama uzun uzun oldu ve bitmedi de. Arkası yarın o zaman. Ama yarına yazacak başka şeyler vardı halbuki. Artık hangisi ne zamana yetişirse o zaman :)