28 Aralık 2012 Cuma

Her son bir başlangıçtır...

Bugün benim için bir milat. Her son bir başlangıçtır evet.

6 yıllık bir sürecin sonuna geldik bugün, hayat, umut, dağlar göz kırpıyorlar. Amacım, hep yapmak istediklerime imkan yaratmak. Gitmek istediğim yerlere gitmek, görmek istediğim yerleri görmek, insanlarıyla tanışmak, yollarında yürümek, beraber oturup yemek içmek. Dünya kazan, ben de kepçe olmak.

Uzunca zamandır, küçük küçük notlar alıyordum, şuraya git, şu mevsimde git ve şunu yap diye. O not defterime bakıp bakıp. Hımmm sıradaki demek istiyorum.
Mesela defterime şöyle yazmışım 'Ardahan Çıldır Gölü'ne git. Özellikle kışın git. Muhteşem bir görüntü. Donmuş gölün üzerinde atlı kızala çekiliyor'. Di mi ne kadar güzel geliyor kulağa. Kim bilir ne zaman, ne okurken veya seyrederken aldım bu notu. Ya da mesela 'St.Paul Yolu'nu yürü, Likya'yı tamamla, Kilimanjaro'ya çık oraları gör vs vs vs' Eevet artık bunların yanına :) işareti koyabileceğim 'gittim, gördüm, yaptım ve çoook keyif aldım' anlamında.

Bolca yürü, bolca bisiklete bin, bolca gez, bolca vakit geçir sevdiklerinle, bolca gül...

İlk sorulan soru, 'eee nereye gideceksin, neler yapacaksın, plan nedir?' oluyor.  Plan yok ama belirlenmiş bir iki şey var evet.

İlk aşamada Afrika çıktı sepetten. 18 Ocak'ta Tanzanya'ya gidiyorum, sonra Kenya, sonra tekrar Tanzanya belki sonra Zanzibar vs olacak gibi gibi. Ortada net bir takvim yok tabii :D Neler yapmayı umuyorum buralarda; Mt. Meru, Mt. Kenya ve Kilimanjaro dağlarına çıkmak, safari yapmak ve sonra da okyanus sularında serinlemek yorgunluk atmak... ama tabii herşey nasip.

Ohh bee hayali bile ne güzel :)

27 Aralık 2012 Perşembe

Umit…

'Umit kotuluklerin en kotusudur, cunku iskenceyi uzatir. ' diyor Nietzsche.
Peki ya siz ne dusunuyorsunuz bu konuda?
Umidi oldukca mi var olur insan, yoksa bir umit pesinden kostukca mi tukenir?

1 Aralık 2012 Cumartesi

Annemden Aşure

















Eveeet her yıl olduğu gibi bu yıl da artık vakti geldi. Perşembe günü alışverişi, dün temizliği yapıldı ve bu sabahta pişirmesi ve dağıtması derken, karnım dobi dobi olmuş halde. Bugün daha aşure yok bana diyerek kendimi durdurdum artık. Yoksa çatlayabilirim ya da şeker komasına girerim.
Neyse benim vukuatları geçip, neler koyduk, nasıl yaptık onları anlatayım.
Evet efendim buyrun aşurenizin aynen annemin ki gibi olmasını istiyorsanız tarifi buradadır. 70 yıllık tescillidir :)

Aşurelik Malzeme listesi

1.       2,5 kilo sarı üzüm çekirdeksiz
2.       0,5 kilo çekirdeksiz siyah üzüm
3.       2 kilo yarma(aşurelik buğday)  
4.       200 gr ceviz içi
5.       200 gr tuzsuz fıstık
6.       200 gr fındık
7.         50 gr çam fıstığı
8.         50 gr kuş üzümü
9.       5-6 tane sarı kayısı ikiye bolunecek
10.     4-5 tane incir dogranacak
11.      0,5 kilo Nohut
12.     7-8 karanfil   
13.    2.5- 3 kilo Şeker ve 
14.      1 çorba kaşığı tuz  

Bunlari aliyorsun ama hepsini koymuyoruz yemek icin mutlaka ayiriyoruz. Ama ben icine koydugumuz miktarlara gore guncelledim listeyi. İçine koyduğumuz yukarıda yazdığım miktarlar yani.

Hazırlık;

Malzemelerin hepsi bir gün önceden aşağıda belirttiğim şekilde hazırlanıyorlar.
Üzümler; Üzümlerin hepsini gözden geçiriyoruz, saplarını mutlaka ayıklıyoruz. En uzun bu zaman alıyor zaten. Üç kilo üzüm ayıkla ayıkla bitmiyor. Sonra bunları genişçe bir kapta bir kaç su yıkadıktan sonra, kaba koyup üzerine de su koyuyoruz ve kapağını da örtüyoruz. Yarına kadar böyle bekleyecek, tozu toprağı iyice temizlenecek.

Fındık ve cevizi de bir kaba koyup benzer şekilde yıkıyoruz, sonra kaba koyup, üzerine su ekleyip kenara koyuyoruz. Cevizler suyu karartacaktır. Arada bunun suyunu değiştirirseniz iyi olur.
Nohudu da yıkayıp, sıcak suya koyuyoruz, o da sabaha kadar yumuşasın.
Diğer çam fıstığı ve yer fıstığını da yıkayıp suyunu koyup kenara koyuyoruz.
Kayısı ve incire dokunmuyoruz, bunları yarın doğrayıp, yıkayıp direkt çorbaya katacağız. Bunlar zaten yumuşak olduklarından akşamdan ıslatırsanız çorbada eriyorlar hepten.


Yarmayı, yani aşurelik buğdayı iyice temizleyip, ayıklıyoruz ve güzelce yıkıyoruz. 2 kilo olduğu için sakın üşenip de iyi temizlememezlik etmeyin, içinden taş toprak çıkmasın çorbanın sonra :)
Sonra yarmayı genişçe bir tencereye koyup üzerine de sıcak su koyuyoruz ve onu da kenara koyuyoruz.
Akşam yatmadan önce ise, yarmayı ve nohudu aşurenin pişeceği tencereye beraberce koyuyoruz ve varsa sobanın üzerine koyun, yoksa içine bir litre su ısıtıp koyun, sabaha kadar tencerede güzel güzel şişsinler.
Sabah;
Evet bunca hazırlıktan sonra artık pişirmek vaktidir. Ben anneme sanayi tip ocak almıştım ve bu tür büyük tencerede pişecek şeyleri hep o ocakta pişiririz. Normal aygazda kaynaması çok uzun zaman alıyor.
Neyse, Ocağı hazırlıyoruz, etrafına gazeteler seriyoruz ki, olur da dökülürse gazetelere gelsin. Ocağı açıp tencereyi koyuyoruz üzerine. Paralelde de su kaynatıp ekliyoruz üzerine tencerenin üçte ikisi dolana kadar. Karanfilleri atıyoruz tencereye ve iki, dolu tatlı kaşığı tuzunu ekliyoruz unutmadan. Yarma iyice pişene kadar kaynamalı. Yarmalar yarılınca ve parmağınızla bastığınızda eziliyorsa pişmişler demektir.
Sonra sırasıyla sarı ve siyah üzümü kevgire koyup çeşmenin altında iyice yıkayıp tencereye koyuyoruz. Üzümlerden sonra da ceviz, fındık ve fıstıkları yıkayıp hemen koyuyoruz. Bu arada da karıştırıyoruz ki dibini tutmasın, çok hızlı tutuyor, yarmalar özendikten sonra. Tüm meyveler konduktan sonra ocağı iyice açıyoruz ve meyveler kaynara çıkınca yavaş yavaş şekerini ekliyoruz ve karıştırıyoruz. Şekeri ile bir iki dakika 
kaynattıktan sonra ocağı kapatıyoruz. Kapağını üzerine koyup, bir 10-15 dk minimum bekliyoruz. Bu bekleme özellikle üzümlerin şişmesi için, bir ara açıp bir karıştırıp tekrar kapağını kapatıyoruz. 5 dk sonra, artık olmuştur hazırdır, kaplara koyup dağıtabilirsiniz.
Annem çorbayı dağıtırken, kızım pişirdi diyor ama ben aslında onun dediklerini uyguluyorum. Ha annem evde değilken de  yapıp dağıtmışlığım var ama o zaman da ona telefon açıp sormuştum yine de. Bunca zamandır hep onunla beraber yapmışımdır, daha doğrusu direktiflerini uyguluyorum :) bundan sonra da hep onunla beraber yapmak kısmet olsun istiyorum. Annem benim, ellerin dert görmesin. Hayatımdaki en büyük lezzetlerden birisidir aşure ve hep de öyle kalacak, annem senin elin değince de tadı yerine geliyor, ellerin ona hep değsin istiyorum.

Afiyet olsun.


17 Kasım 2012 Cumartesi

Karanlık

Butun isiklari karartip, butun mumlari yaktim. Belki yarinima bir aydinlik olur.
Mumlarin sari isigiyla zifir karanlik cozunuyor, eriyor sicaginda.
Ama karanligim kara kalmaya kararli…

Ne demis buyuk usta;
- 'sarabin gazabindan kork, cunku fena kirmizidir…'

Sarap akiyor, kan gibi,
Kan akiyor sarap kirmizi…

28 Ekim 2012 Pazar

Gun4 Enez'den Lapseki'ye

Enez Sahil geçiti- bu kumlardan gittim :)
Enez sahil parkur
Eveeet sabaha kadar sivrilerle yaptigim zorlu uyuma cabalarimdan sonra biraz uyuyabilmisim. Sol gozumu acarken bir gariplik var diyordum ki, aynaya baktım. Evet hayirli olsundu, sol goz kapagim yavrulayacak gibi koccaman sismistii. Aman ne guzel. Neyse ki agrisi yok. Sabaha kadar tepemde boza pisiren sivriler yiyecek birsey bulamayinca gozumu yemisler. Neyse sabah kalk kahvalti, heğbe toplama vs sonrasinda dunden fazlaca aldigim ekmek ve peynirleri parcalayip bir posete koydum ve sokaktaki köpeklere verdim.

Enez Sahil
Ha sonra sahile yuruyuse inerken, bir baska sokaktaki baska kopekler yine havladilar ama. Napalim, onlar da bu sekilde 'gunaydin' diyor herhalde. Ciktim uzuun bir yurudum. Sahilde, o enteresan koccaman gepgenis sahilde, sadece iki amca vardi balik tutan, iki de kopek oynasan kosan. Baska da deniz, kum,
gunes o kadar. Sen ben bizim oglan yani.
Suluklarimi doldurduktan sonra bisikletimi aldim ve soyle bir dolanayim bakalim ne var ne yok dedim. Ama maceraya sadece uc bucuk km varmis :)) Nasil mi?
Karagöl-Enez Sahil Yolu
Efendim google'dan baktim, hmm surdan soyle bir yol gorunuyor, iyi guzel surdan girer, Yenice Köyü'nun ordan cikar sonra donerim dedim. Fekat bir ara artik kumdan dolayi bir inip bir binince, haritaya bir bakayim dedim ve baktim ki, benim oldugum yerde yol falan gostermiyor zaten.

Yenice Köyüne giden orman yolları
Ben yolun duzlugunce bodoslama girmisim. E dedim, girdiysem giderim. Dangir dungur kumdu vs bir sure sonra kum vs tam sahil oldu. Bildiginiz deniz kum gunesin kumlugu yani. Haliyle bisikleti elde goturuyorum ama ne goturme. Kumda yurumek bile o kadar meşakkatliyken, bir de bisikletle yurumeyi dusunun. Ama hava cook guzel, ruzgar deli esiyor, gokyuzu bulutlu, deniz gri, celik gibi harika yani. Sonraa bir baktim ki karsimda bir su kutlesi. Karagol diye bir gol varmis burada, muhtesem bir sey. Mukemmel bir goruntu. Yer yer kurumus catlamis. Oralardan uzerinden hayvanlar yurumus, ayakizleri kurumus, inanilmaz goruntuler var. Hooop bisikleti koydum bir kenara ve oturdum, ohh miss dedim, ne
guzel iste. Bu yola girmesem bu golu de gormeyecektim. Derken bir inek belirdi yolun basinda, sonra uc bes on, anaaam kocca bir suru bana dogru geliyor. Tirstim ve bisikleti de alip sahile asagiya dogru kactim.
orman yolları
Tabii orada iyice kuma saplandim. Yapacak bisi yok, bisikleti tasiyaraktan golun etrafindan gececegim. Gectim netekim, sonra ormanlik bir yol vardi ve cook guzel gorunuyordu, oraya girdim. Yagmur sel olmus akmis buralardan, izleri duruyor. Kumlar su akari gibi yigilmis kalmislar yol boyu. Ha bu arada yol dediysem, asfalt micir falan degil. Kazilmis ve biraz oturtulmus yoldan bahsediyorum. Aciklik alan gibi :)) ama coook guzel. Bisikletle cogu zaman ayakta gitmek zorundasiniz yoksa bir tarafinizi kirarsiniz aman diyeyim :D ha bir de bugun ne ogrendik ve hatirladik, kumluk alanda frene dokunma, ani donus yapmaya kalkma. Ha birsey mi oldu da yazıyorum, yok olmadi ama olayazdi. Yani az kaldi oluyordu.
Karagöl ve baskın sürüsü
Neyse dön dolas gel kurkcu dukkanina. Bundan sonrasi baska bir maceranin baslangici artik.
Gokceada'ya gidelim dedik, feribot saatlerine baktik ama Kabatepe'ye bir geldik ki farkli. Bayram suresince saatler degismis. Himm napalim dedik Canakkale'ye geldik ama orada kalmak istemedik niyeyse Lapseki'ye geldik. Don dolas, en sonunda Cardak Ovasi'na geldik. Linda Apart'ta kalip, Dalyan Balik restoraninda yedik ictik. İkisini de kesinlikle tavsiye ederim. Dun Enez'deki  İnci Apart kabusundan( bu arada salonu su basmisti sabah ve bizim danacik 'ha dogru abla, giderini yanlis vermisler oranin' dedi. Yuh yani !)sonra ilaç gibi geldi.

Linda Apart normalde ogrencilere yurt gibi calisiyormus ve su anda bayram oldugu icin yer bulmusuz. Ama cok tatlilar, farklilar. İnsanlar.

Sonra gittik Dalyan Balik Restoran'ina. Nerede kalirsaniz kalin burada yiyin Lapseki'de(Çardak Ovası'nda). Zaten boyle orijinal baska yer de yok burada. Tecrubeyle sabit. Amca cok seker, raki guzel, meze tamam, balik alik olmus burada. Herseyde bir ozen. Amaan keyif yani. Keyifle keyif yap. Disarida lodostan ortalik gocuyor, bana da uyku basiyor. Haydi size iyi geceler. Bana da guzel uykular, dun gece zor uyudum keza :))

Ayrica bu Enez ne soguk, ne olu bir yer yaa.…

26 Ekim 2012 Cuma

Pisikletlen Yunanistan Gezisi - Gun 3 Dedeağaç-Enez


Dedeağaç-Enez 95km
Bugun sabah erken kalkip cantalari toplayip (bunu aksam yapsam uc kati zaman harciyorum neden bilmem:) bisiklete yerlestirdim, guzelce kahvaltimi ettim. Tabii bu arada bizim abi ile konus konus bitmiyor. Dunun hikayesiyle pek bi ilgilendi 'ooo you are strong girl' diyerek ve omuzuma vurarak tebrik etti. Burada olay boyle, sizi tebrik etmek istediklerinde omuzunuza vuruyorlar :)) neyse bana ev recelinin, kizarmis cesit cesit ekmeklerin eslik ettigi cok guzel bir kahvalti hazirladi. Hele o tahilli ekmek o kadar citir ve guzeldi ki, catliyor olmasam ucuncu dilimi de yiyebilirdim. Bu arada kahvalti yapiyorken bana bir tüp verdi abijan, lastik patlarsa icine sikar devam edersin dedi ve tupu tutusturdu elime. Dunun hikayesinin tekrar olmasini istemiyor sanirim :)
Türkiye'ye 2km kaldı- bankete bakın

Sonuc olarak tupu de yuklerime ekleyerek saat dokuza dogru ciktim yola Alexandroupoli'den. Yine gunese dogru gidiyorum :)) Burda bir not: şehrin icinde asfalt tam bir kabus. Bombeli delikli cok kotu. Ama sehri bir terkediyorsunuz bir anda hersey degisiyor. Asfalt mukemmellesiveriyor. Sehirlerarasi yollar super yani.
Yollar uzar gider İpsala'ya dogru. Evros Deltasi'ni(Meriç Deltası) gezemedim, siz giderseniz gezin mutlaka. Bir gun daha kalabilirdim ama baktim ertesi gun Edirne'de yagmur gosteriyor, iyisimi ben doneyim dedim. Uc gun onceki sel durumunu da dusununce :))
Meriç kenarında dinlenmece
Yolda yine kopeklerlerle ugrastim durdum. Anlayamadigim sey bunlar birken nasil bir anda on olabiliyorlar. Cevreyolunun etrafi heryer pamuk tarlalari buralarda. Sanirim bu kopekler de buralarda takiliyorlar. Birisi havlayarak kostu mu hepsi birden hareketlenip kosmaya basliyor. Arabalar gecerken duruyorlar ama burasi da nasil bir yerse, dakkada bir araba ancak geciyor. Yani yol asiri sakin ama kopekler degil. Bir tane köpek var ne havlamasi duruyor, ne gidiyor, ne geliyor ama hepsini ayaklandirdi ve artik bana sinir basti artik, bisikleti refujlere dayayip baktim hayvana dogru davraniyorum, çevre yolunun ortasından ona doğru koşuyorum. Sonra naapiyosun guzelim dedim kendi kendime. Ama sinir bastiginda gozum donuveriyor ben de anlamiyorum ne yatigimi. Neyse kopeklerle helallesip yoluma devam ettim. Bundan sonra diger kopek vakasina Turkiye'de Enez'e yaklaşana kadar  yakalanmadim. Ama bir ara yoldan o kadar sıkıldım ki kopek olsun bile istedim. Bişi olsundu yani.
üzerimden uçan ardıç sürüleri
Neyse Turkiye'ye 10km kala bir benzincide kafe vardi. Orada guzel bir kahve icip, cikolatali petibör yedim birkac tane. İyi geldi. Sonrasinda bu petibor benim ogle yemegim de olacakmis :) Turkiye tabelalarini takip ettigimde bir de baktim ki otobana cikmisim. Normalde otobanlarda bisiklet yasak aslinda ama baska bir yol var miydi bilmiyorum. Netekim 130 hiz sinirina tabii olaraktan vardim Kipi sinir kapisina(İpsala'nin Yunanistan tarafindaki koyu. O da boyle aniliyor) Solumda cilgin hizda giden 16 plakalara buradan zjsvdjf'larimi sunuyorum. Sinirda sohbet muhabbet, nerelere gittin, kac km vs, tebrikleri kabul ettikten sonra bas pedalini Turkiye tarafi. Burada da isimizi tamamlayinca artik yola koyulma vaktidir. Buraya kadar 45km gelmisim, daha 50km yolum var Enez sahiline. Amaaa ammanin ne ruzgarli burasi beyle. Fakat asil ruzgari Enez yonune dondugumde gorecek misim. Arkadaslar tam 40km ruzgarla bogusaraktan geldim. Bu arada yol duz, dumduz. Düz ötesi, inanilmaz bir yol. Yeni yapilmis. Ama o kadar guzel yapmislar ki, banket yapmaya kiyamamislar sagolsunlar. Ama zaten cok az arac gectiginden cok dert olmadi ama ruzgar bitmiyor, ruzgar durmuyor, ruzgar hafiflemiyor. Benim yonum guney ve ruzgar da guneyden dogru cilgin gibi esiyor. Cok ruzgarli olur diye Bozcaada'ya gitmekten
Ardıç bulutunu görüyor musunuz?
cekinmistim, motordan tecrubeyle. Al sana rüzgar oldu bu! Ama yol dumduz fakat fazla duz, o kadar ki sikintidan patliyorsunuz yolda. Ruzgar olmasa hiz yaparsiniz ama o da kesiyor sizi. İnanirmisiniz yolda tezeklerin arasindan slalomlar yaparak geldim. Gercekten o kadar patladim. Sonra bundan cok eglendim. Hep slalom yaparak geldim. Arada Meric kenarinda, ruzgardan yuz felci olmamak icin mola verdim iki petibor yidim.

Ha bu arada Yenikarpuzlu'da mola vermeyi dusudugumden ondan hemen oceki Pasakoy'de mola vermedim. Ama siz oyle yapmayin. Pasakoy'de durun, molanizi orada verin. Cay icin, corba icin. Sonra da Yenikarpuzlu'yu transit geçerek gidin. Pasakoy cok seker sirin ufacik bir koycuk. Ama Yenikarpuzlu, yolu delik desik, toprak kapli, yanyana kahvehaneler sirali ama hepsi sap sap erkek dolu. O kadar da coklar ki sasarsiniz. Bu koyde tum kadinlar erkek dogurmus, onlar da sap sap kalmislar ortalikta gibi bir durum var. Hal boyle olunca mola vermedim burda tabii ki. Yola devam. Ruzgarla savasa devam. Tam burada niye rüzgar tribunü yok ki didim ve tepelerin uzerindeki ruzgar tribunlerini gordum. E yer dogru kesinlikle. Enez tabellalarini takip ettim ama bir ara gps'ten bir de baktim ki bana cizdigi yoldan alakasiz bir yerde gidiyorum. Ama yol benim gittigim yol doğru yol, google güncel değil. En azindan tabelalar benimle hemfikir google inanmasa da. Sonra yollar birlesti zaten bir 20km falan sonra. Enez'e yaklastigimi bana dogru havlayarak kosturan dort kopegi gorunce anladim. Neyseki amcacan cabuk topladi hayvanati. Bir de 'avlarsa isirmaz bilirsin' dedi. Burada h yazmayi unutmadim aynen oyle dedi:) sonra yola devam. Enez ilcesi sahile uzak ben sahilde bir
Ardıç Sürüleri
yerde kalmak istiyorum. Evinden cikan iki uc kisiye sahilde kalacak yer olup olmadigini sordum, sadece bir tane yer varmis ama yedi sekiz km varmis. Gidebilecekmiymişim. Abi 90km geldim, 7km giderim be yaa. Giderim giderim dedim.

Ama burada belirteyim, yükle gitmek bambaşka birşey arkadaşlar, Benim çantalar yaklaşık 15kilo idi. Ağır da sayılmaz aslında ama çok farkediyor yolda.

Neyse 6km sonra yolda İnci Apart Motel diye bir yer gordum. Onunde bir adam vardi, ona buralarda pansiyon varmis nerdeymis dedim, o da pansiyon yok burada, burasi var sadece dedi. Neyse ayakaustu konusmaya calistik biraz, sonra bisikleti iceri aldik. Burasi evcik evcik sirin apartlarin oldugu bir yer. Ammavelakin bir daha gelir miyim? Aslaaaaa. Buraya Salak Ahmet'in Yeri diyebiliriz. İnanamazsiniz, adam tam sekiz kere falan kac gün kalacagimi ve kac kisi oldugumu sordu. Ulan tependen baksinlar tek kisiyim tek gece kalicam, hirrrrr.
olmayan banket
Kudurdum isiricam. Ha bir de tutturdu trafik polisi miymisim. Yahu benzer bir halim mi var nereden cikardin. Tutturdu, dogru soyle polis misin sen diyor? Polisim az sonra da kafana sikicam bi tane demek istedim. Kahvaltidan beri bisi yememisim iki petiborden baska. Acim susuzum kirliyim git basimdan. Odadan da (aslinda ev burasi, iki oda salon mutfak eve ciktim:) bir turlu cikaramiyorsun adami. Ha bire yerleri paspasliyor. Yeter diyorsun, bir gun mu kalacaksin diye soruyor? İmdaaat. Neyse kurtulduktan sonra, ohh sicak su.
Eger gelip de burada kalmak isterseniz sinirlerinizi aldirin oyle gelin. Ama boşverin burada kalmayın, etrafta dolaşın başka apart vs kalacak yerler var. Sıkıntı yok yani. Sonra kafa islak islak cikip yiyecek birşeyler bulayım dedim. Dışarının issizligi, sokaklarin igrencligini,  gorunce cok sasirdim. Zaten kapinin onunde insaat demirlerinin üstunden atlamak zorunda kaldim. Siteler var simsikir ama yollar igrenc. Batiyorsunuz yuruyemiyorsunuz. Eee yuru yuru, hic bir sey yok burada. İnsan bile. Sadece bolca kopek var. Cok ozlemistim. En sonunda iki kisi gordum, buralarda bisiler yiyecek yerler var mi dedim, yok dediler. Nasil yani dedim, bu cevabi beklemiyordum. Hic bir sey yok burada dediler. Yazlikcilarin gitmesiyle onlar da gitmisler. Haydaaa. market? Dedim, bir tane var arka sokakta dediler. Marketi buldum. Peynir, ekmek, cay pecete, bira ve cekirdek alip, hava daha fazla kararmadan evime geldim. Sokaktaki butun o kopekler aclar. Kalanlari yarin onlara verecegim ama simdi elimdeki posetlere yeltenmeleri korkutuyor beni.
Yahu ben kopekten korkarim zaten yaa. Neyse eve gelip, cay koyup amma yedim haa, ac gibi :))
Simdi de cekirdek citleyerekten bira icip, radyo dinliyorum. Yarin da usenmezsem su sahili bir goreyim diyorum.Çok sivrisinek var inanamazsınız, hem de bu rüzgara rağmen.

Bu arada yuzum de tup patlamis gibi! Ruzgar sadece yolu zorlamayip, yuzumu de kavurmaktaymis.

Eklemek istedim bir sey var. Yol boyu ardıç kuslarinin gosterileri muhtesemdii. Suruler halinde, bulut bulut, dans ederek, o tarladan kalkip oburune konuyorlardi. Bu kadar cogunu, bu kadar yakindan izlememistim ve binlercesiyle neredeyse birbirimize degecek kadar icice olmamistik, muhtesemdi.

Bu arada;
1.gun 72km
2.gun 80km
3.gun 95km
Merak edenler icin.
Dördüncü gün 11 km lik kumda bisiklet taşıma yarışması yaptım sayılır :)

25 Ekim 2012 Perşembe

Pisikletlen Yunanistan gezisi - Gun 2

frappe molası
ben ve gölgem
Daha 14.40km olmus cikali. Harika bir yerde molaa ve frappe. Zaten bu noktadan sonra hersey degisti. Aslinda burada degil 25. Kmden sonra degisti. Anayollardan gitmek istemedigim icin google map'te de gordugum sahile paralel ilerleyen yoldan gideyim dedim. Bu arada bu yolu gorebilmek dibine kadar yakinlastirmak gerekiyor. Ama sonucta haritada yol gosteriyor. Fekaaat yalanmis yol falan yok. 15 km boyunca gittigim yollara trekking grubunu bile sokamazsiniz. Kah bisiklet beni, kah ben bisikleti tasiyaraktan ilerledik. O, geri donsem mi acaba dedigim noktada donmeliymisim. Ondan sonra bir 13km daha tirmalama varmis. Ama bilmeyince :) Cahillik iste. Bu yol uzerinde tam uc saat tirmalamisim. Oncesinde de bir saat yol var ki bu yolu asil anlatmak lazim. Hmm mis gibiydi sahil boyu cok keyifliydi 25.kmye kadar.
Caanım sahil-frappe molasında
Sonra bir frappe molasi verdim ve hersey bu moladan sonra girdigim arkeological site yazisindan sonra oldu. Toplam dort bucuk saat sonra ac ve susuz olarak asfalt yolu gordugumde acaba serap mi diye dusundum. Ama hayiir tumuyle gercek. Vee saat tam dort olmusken ben sadece 40km gidebilmistim 6 saatte. İlk buldugum yerde oturup bir greek salad yidim. Bol bol peynir ve zeytinli. Ekmekler hep kizarmis geliyor burada ya super. Sonra otele donmek icin 50km yolum oldugunu gorunce topuuuk. Hemen vinladim. Fakat Alecandroupoli'ye gitmek icin daglari asmam gerektigini bilmiyordum. Aman tirman tirman tirman bitmiyoo. Hep kendime diyorum ki gidecegim yer 0'da, dolayisiyla inis yakindir. Ama yok inis yakin falan degilmis. Dagi tirmanip sonra daglarin tepesinde hafif yukselerekten devam ediyormus yol. Bu arada yolu gorseniz iciniz erir. Zaten farimi otelde unutmamis olsam
yollar cok sağlam
daha rahat olurum. Ama ben sabah cikarken hicbisi koymamisim bisiklete. Ne far ne yedek lastik vs. Bu tirmanmalardan birinde tam bes tane kopek bir olmus havlayarak bana dogru kostular. Hah dedim zictigim an bu an olacak sanirim. Neyse koyun surusunun cobani da varmis, sagolsun geldi yanima ve kovaladi yaygaraci danalari. Beraber yuruduk. Bir kac kelime turkce konustuk. Kalibimi basarim bu coban istanbul'da iki hafta gecirsin bizim kadar turkce konusur. Neyse devam ettim ben yoluma sonra. Ve tabii ki baska bir kopek vakasinin yasanmasi sadece iki dk ilerideymis. Bu sefer kopek tek ama o bir kangal.Abbboovv yani. Neyseki ilerleyen yraktor hayvanatin
Ama şu görüntü herşeye kadir değil mi :)
bana havladigini ve kostugunu gordu de durup kopegi kalayladilar. Gerici kendisi arkadan ksitirma cabalarini durdurmadi. Neyse sonra ben yola devam. Heyoo inisler basladi amaa hava karariyor. Riyor degil karariverdi iki dk icinde. Gunes cok erken batiyormus yaa. Bu da demek oluyor kiii dagin tepesinde orman yollarinda farsiz olarak karanlikta seyahat etmem gerekecek. Hem de 25km. Arka kirmizi flasorumuzu actik ustumuzu saglamca giyindik, reflektor yelegini de giydikten sonra ne yapalim bugunun de hikayesi buymus diyerek yola devam. İnisler geldi diye sevinirken karanliktan dolayi hizli inemedigimden tintin gidiyorum. Bu arada tekrar tirmanmaya basladim. Anlamadimki bu sehire dagdan zembille mi iniliyor derkeeeeen benim gidonda bir anormallik var
zincir attıktan az sonra, sinir yatıştırması molası
saga sola cekiyor. Ooooo super arka lastik patlamis. Tam super. Ortalik zifiti karanlik ve lastik patlak ve sehre daha 12 km var, isigim yok, telefonun sarji bitiyor. Hihi tam senlik yeri yani. Neyse yapcak birsey yok. Aldim bisikleti basladim yurumeye.
öğle yemeğim

Neyseki yolu biliyorum. Bir kamyona otostop cektim, almadi. Yurumeye devam elbet bulaam beni alacak birini. Karsi yonden gelenler selektor falan yapiyor. Muhtemelen napiyosun bu saatte burada yurunurmu bu zifirde diyorlardir iclerinden. Bu arda Makri koyune vardim. Yakinmisim koye. Kopek sesleri geliyor cabuk kac. Ama gozum de arkada. Gelen ilk araa el salladim durdular. Oooo super kamyonmus bu da. Tekerim patladi vs diyorum. İki kisiler arabada birisi benim bisikleti arkaya koyuyor, ben de onun yanina kasaya cikiuordum ki 'no no inside' dediler. Yolcu olan kasaya gecti :)) Yolda sohbet muhabbet geldik. Daha 10 km varmis. İsim zous yani. Bisiklet tamircisi arkadasi varmis sofor cocugun. Adi da Dimitris bu arada :) hoop tamirciye geldik. Yolda da otelden yedek ic lastigi aldim. Zaten otelle bisikletci arasi 200m. Neyse sagolsun
dönüş yollarının güzellğine bakın
Dmitrisler(diger cocugun adi da Dimitrismis) bisikletciye teslim ettikten sonra beni gittiler. Efharisto parapoliii. Bisikletci lastigi degistirdi, o arda vites degistiriken zincir atma sorununu da soyledim. Bir ayar yapti. Bu arda bugun yine zincir atmasindan dolayi bir kere yuvarladim. Benim sag diz iflah olmayacak morarmaktan. Neysem bisikletin isi bittikten sonra borcumu sordum, yok dedi. Oo i did nothing dedi ve almadi para. Tesekkur edip ciktim ve geldim otele. Bugun bayram annemi aramam lazim deyip herkese mutlu mutlu mutlu bayramlaaaaar.

Bol macerali, zor, hem kaslarinizin hem sinirleriniİn sinirlarini zorlayan birgundu. Ve ben bugunden coook keyif aldim. Siz de keyif alin. (bu arada gun boyu sagima soluma batmis dikenleri temizledim:)

Aksama makarma yiyeyim dedim ama bir daha gelirsem spagetti company'de kesinlikle yememeliyim. Bunu da buraya yazayim ki unutmayayim.
Ama su anda oturdugum bar bir harika. Super muzikler caliyorlar ve caffe latte'yi de super hazirlamislar.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Pisikletlen Yunanistan gezisi 1. Gun Kesan - Dedeagac(Alexandroupoli)

Keşan Lezzeti Satır et
bugünkü rota 72km
Eveet cesitli gulumsemelik anlardan sonra en nihayetinde Kesan'da basladi yolculugum. Orada Camlibel restoran'da guzel bir satir et yedikten sonra (kesinlikle tavsiye edilir) cantalari ikinci kere yukledim bisiklete vee hersey tamam, baslasin yolculuk.
Kesan'dan sinira 30km cok hafif inisli cikisli bir yoldan geldim. Sinirda bisikletli oldugumdan siranin en onunden kabul edildim. Yunanistan tarafina da giris yaptiktan sonra ve elini Alexandroupoli. Sinirdan gectigim andan itibaren yolun kalitesi guzellesti. Bizim tarafta da banket vardi ancak bu taraftaki hem daha genis hem de delik desik degil.
Alexandroupoli feneri
ben ve yollar

Ama daha siniri geceli 1 km olmustu ki bir yokus cikmaya basladim veee benim zincir atti vites degistirirken. Bir topladim tekrar takabildim hemen ama tekrar atinca bi daha tutmadi vee yokusta oldugundan iyice yavaslamis olan ben pedallarin kilitlerini acamayinca yigildim cuval gibi sol tarafa. Hooop kalktim hemen ariza tespit yaptim, sonra zinciri elle taktim ve tekrar koyuldum yola. Eller kapkara yag oldu o ayri tabii. Sag tarafta da guzel morluklarim olmus onu aksam farkettim. Ama buraya kadar yol cok keyifliydi. Tam da gunbatimina denk geldigim icin cok guzel bir karsilama yapti Dedeagac bana. Vardiktan sonra Hotel Marianna'ya yerlestim, dus ve hop attim kendimi sokaga. Dolandim ve gecen yil da Haziran ayinda geldigim restorana geldim. Cok lezzetli sardalya ve
gün batıyor
saldalya kuzuları
salata yedim bir sise fisher esliginde. Sisen karnimi yuruyusle hafiflettikten sonra simdi de bir kahveyi hakettim diye dusunuyorum :)) bakalim yarina neler yaparim acaba? Henuz karar vermis degilim, yarin belli olur.

"Sanirim Yunanca makarna demeyi ogrenmem gerekiyor :) "

Ben buralari karis karis ogrenmisim yaa :)
kahve misss

Yolculuk vakti geliyor…

Vakit geldi, hazirliklar tamam. Bisiklet hazir, cantalar hazir. Ben? Uykum var:) Trakya'daki sel felaketleri dusundurttu ama israrla Accuweather'a guveniyorum. Umarin yarina sular cekilir.
Yalniz bisiklet zaten agir, e bir de cantalar oldu on kilo. Bakalim bacaklar ne diyecek bu konuya. Hele ertesi gun Ganos Dagi'ni cikarken.

Bugun bulutlararasi film yarismasi biterse umarim, yarina yollar isildar onumde.

Yola cikarken bir sey var boyle arkadan arkadan durten. Hadi hadi hadi diyen. 
Bakalim, yol boyu fotograf ve yazilar yazacagim eger elektrikle ilgili bir sorun olmazsa. Ha bu arada ne kadar sureli bir tur yapacaksin ki, derseniz, aslinda bes alti gunluk bir sey. Ama ben ve bidikletimle dabiii. E bu dunyaya yalniz geldik, yalniz gidecegiz di mi. 

22 Ekim 2012 Pazartesi

Jehan Barbur - Sarı

Jehan Barbur'ün, Sarı albümü çıkmış. Şöyle bir dinledik, çoook keyifliydi, hep olduğu gibi. Albümdeki favorim parçam 'Eskinden' :), dinleyince nedenini kendisi de çok iyi anlatıyor.

Sonra bir gün bir baktım ki Canaşk aceleyle elime bir hediye paketi tutuşturdu. Açtım ki içinde bu albüm. Aklımın  Mephisto'ya uğrasam da alsam köşesinde duruyordu. Ama kendisi kalkmış gelmiş bana, daha ne olsun :)

Jehan Barbur'le tanışmam için tesadüf diyebiliriz. Geçen yıldı sanırım, bizim kızçelerle akşam görüşelim mi diyordum ki, onlardan daha güzel bir öneri geldi. Akşam Nardis'e gidelim Jehan Barbur çıkıyor diye.
Ben de, o kim ki demiştim. Ama fark etmezdi  biz bize olduktan sonra ve benim bu canlar seçtikten sonra hiç bir şey kötü olamazdı. Ve buluştuk akşam hep beraber Cihangir'de Mavra'da oturduk kahvelerimizi içtik ve o soğukta çıktık salınarak yürüdük Nardis'e gittik.
Veee sahneye çıktı. Bıdıcık bir şey, çok tatlı, çok keyifli idi. Yaklaşık iki saat boyunca çok keyifli bir sohbet eşliğinde dinledik Jehan'ı ve o güzel şarkılarını.
Bu arada kendisi Lübnan asıllı imiş. Wiki'den biraz okuyunca öğrendim ben de. İç savaş zamanında ailesi İskenderun'a göçmüş. Devamı için Wiki'ye bakınız.


Şarkılarını söylerken aynı zamanda diğer şehirlerde verdiği konserlerden, ve şarkıların hikayelerinden bahsediyordu. Aklımda kalan ise 'Geç kalmış Şermin'in yeri' hikayesi olmuştu. Ben de size anlatmaya çalışacağım, üzerinden bir yıl geçmiş olmasından eksiği yanlışı olabilir.


Şöyle;
Bir gün Tarlabaşı'nın sokaklarında yürürken bir yer görüyor, tabelasında 'geç kalmış Şermin’in yeri' diye yazıyor. İsim çok etkileyici geliyor ona ve çok merak ediyor, kimdi bu Şermin, nereye geç kalmıştı? Sürüyle soru geçiyor aklından. Sonra giriyor o tabelanın asılı olduğu binadan içeriye. İçeride loş ışıklar hakim. Değişik bir bar havası var mekanda. Sonra birisine Şermin’in burada olup olmadığı ve görüşmek istediğini söylüyor. Heyecanla Şermin’i bekliyor Jehan. Acaba nasıl bir hikayesi vardır kim bilir diye düşünerek. Bir süre sonra Şermin geliyor, yüzünde taşıdığı fazlaca makyajıyla. Evet mekanın işletmecisi kendisi.

‘Ne istiyorsun’ diye soruyor, ‘eğer iş istiyorsan, yok güzelim’ diyor. Sonra mekana biraz daha dikkatli bakan kahramanımız buranın bir Pavyon, Şermin’in de işletmecisi olduğunu anlıyor ve teşekkür edip ayrılıyor.
Bu anının üzerine de ‘geç kalmış Şermin’in yeri’nin hikayesini kendisi yazıyor.

Buyrun şarkının sözleri de burada;

Geç Kalmış Şermin'in Yeri

bir pencere pervazı
ardında bir kadın
geç kalmış hayatı bekler

söz vermiş saatler
buluşmaz hep erteler
umarsız bir öğle sonrası

şermin beklemekte, kim gelecekse
zor, kaybolmuş bir hayatsa bu akan
boş kalmış bir öykü, geç kalmış bir kadın
ürkek, aklı yüklü, kadınlığın daha dündü
belki zamansızlıktan ya da tek kalmışlıktan
öyle yabancılaşmış unutmuş yaşamayı

yola bakan yüzler, dumanı bol günler
geceleri bekler, söz olur azalır dertler
yola bakan yüzler, dumanı bol günler
geceleri bekler söz olur azalır dertler

bir pencere pervazı
ardında bir kadın
geç kalmış hayatı bekler

şermin beklemekte, kim gelcekse
zor, kaybolmuş bir hayatsa bu akan
boş kalmış öylü, geç kalmış bir kadın
ürkek, aklı yüklü, kadınlığın daha dündü
belki zamansızlıktan ya da tek kalmışlıktan
öyle yabancılaşmış unutmuş yaşamayı

yola bakan yüzler
dumanı bol günler
geceleri bekler
söz olur azalır dertler

Jehan Barbur

21 Ekim 2012 Pazar

Istanbul aksami parcalanmalari

Bu sehir insani şair eder,
Sairi mecnun,
Mecnun zaten derbeder

Gelip gecen zamanda yarinki an'ın pesinden kosarken siz,
Gunes bir gorunup bir kayboluyor,
Yarina dair notlar alirken.

Gokyuzunde oscar toreni var gibi, flaslar aydinlatiyor bulutlarin karasini.
Sonra da sevinc gozyaslarinda islanacagim sanki :))
Ben simsekten korkarim bu arada, o kulak patlatan ses, odumu patlatir benim.

16 Ekim 2012 Salı

Bisikletle Rumeli Feneri

Eeee Cuma gün o kadar tırmalayıp gidemeyince, 15 saat boyunca daralımlardan bunalımlara koştum. Sıkılhan'la Bunalgül yanımda olsalarda onları sağlam daraltır bunaltırdım :) Ama sonra Cumartesi günü artık ben bile kendimden sıkılınca, aaa yeter yaa öff bu ne deyip, bisikletle Rumeli Feneri'ne gitmeye karar verdim.
Karar vermekle kalmadım, bir önceki gün hazırladığım çantamdan bisiklet şortumu kaskımı vs çıkardım giyindim hazırlandım. Fekaaaat önemli bir ayrıntı var ki bisikleti kontrol etmemiştim. Bir de baktım ki iki teker birden inik. Ama o kadar giyinmiş hazırlanmışım, yılmadım. Destek kuvvetlerinin de yardımlar ile lastikçiye gidip tekerlere 65 bar hava bastık. Ooooohh havamızda yerinde, artık yola çıkabilirim.
Pedalladım rrrrnn rrnn diye, tabii dakka yedi, bizim evin yokuşunda indim elimde çıkardım bisikleti. Ama be ya o yokuştan ben bile çıkarken zorlanıyorum bisiklet ne yapsın :))
Sonra Palanga Caddesinden doğru indim Ortaköy'e veee sahil yolundan ver elini, Rumeli Kavağı.
Ohh orda güzel bir kaç bardak çay ve bir tost, gurulduyan karnıma ilaç oldu :) Sonra artık tırmanma vaktidir diyerek çıktım tekrar yola.Kavak'tan Fener Yolu'na doğru o caanım yokuştan doğru, bas pedala bas pedala ama öyle bir an geldiki artık basamıyom pedala. Yahu 0'dan 223 metreye bu kadar kısa yoldan çıkıyor olmak demek zaten bu yolun ne kadar dik olduğunun güzel bir ifadesi. Ancak benim GBI turundan bu yana da doğru düzgün bisiklete binmemiş olmamdan ötürü, bacak kaslarımın bazı zorlanmaları unutması da mevzu bahis. Ama tek olay benim antremansız kalmam değil. Dönüşte bu yoldan inerken de dikliğinden ötürü biraz tırsıkcan şeklinde indim. Yusuf kardeşe seslendim ve frenlerime yeterince ilgi gösterip göstermediğimin telaşını bırakarak, diskleri gıcır gıcır öttürerekten indim.
Ama ben daha Fener'e varmadan inişe geçmişim yazarken, olmaz di mi :)
Neyse elde bisiklet Fener Yolu'na vardıktan sonra, hooop atladım seleye, kilitledim pedalları vee bundan sonra ki irili ufaklı yokuşlar mı korkutacak beni dedim. Netekim giderken korkutan birşey olmadı köpeklerden başka :) Ormanlık alanda onlarsız olmuyor haliyle. Onlar heyecanla havlarken ben de heyecana kilitleri açıp indim tabii ki.
Neyse sonuç olarak Fener'e şahane bir iniş gerçekleştirdim. Haliyle 223m'den 0'a iniyorum (bunun çıkışı da var ama bunu şimdi düşünmüyorum :D) Endomondo kayıtlarına göre bir ara 45km/h'e çıkmışım ki, bunun  farkında olmadığımı söyleyeyim. Yol bilgisayarımın arkadaşımda kalmış olmasından ötürü, bunları ancak sonrasında Endomondo kayıtlarından görebiliyorum. Endomondo ne ki diyorsanız, google babaya sorun diycem.
Ohh sonuç olarak vardım Fener'e. Tabii ki oturdum, bir çayını sodasını suyunu içtim. Gelen geçen motorları seyrettim ve hey gidi günler ben de gençliğimde buralara motorla gelirdim diye iç geçirdim :))
Sonra saatin 5 olduğunu farkedip, farı da evde unutmuş olduğumdan orman içinde karanlıkta kalmayı istemediğimden, hemen kalktım ve yola koyuldum. E dönüş yolu da bolca çıkışlı idi haliyle. Bir de biraz dinlendikten sonra olması bunların biraz zorladı haliyle ama o kadar güzzel kokular vardı ki hava da, sonbaharın sarı çiçekleri missler gibi salıyorlar ağularını. Derin derin nefesler çekerek ciğerlerime doldurduğum oksijen ve muhteşem afrodizyak kokular, damarlarıma kan, kaslarıma enerji oldu.
Sonra o ünlü yokuştan Kavak'a indim. Ormanda epey üşümüştüm ama çıkarıp da üstümü giymeye üşenmiştim. Kavak'ta ise artık giyinme vakti idi, biraz geç olsa da. Yoldaki balıkçıların, 'midye tava buyrun buyrun' davetlerii üzülerek reddetmek zor geldi hani. Saat 6 olmuş ve daha Kavak'tan sonra da ışıksız yollardan geçeceğim için en azından güneş batmasına yakın Sarıyer'de olmayı hedefliyordum ve oldum da.
Midye tavalara üzülerek hayır dedim ama o akşam süper bir yemek organizasyonu yaptım. E hal böyle olunca da Sarıyer'de mola verip  midemi bastırsın diye sütlü kahve ile idare ettim.
Akşam ise, tahmin edeceğiniz üzere, terli ve kirli halimle, ayrıca üzerimde bisiklet tayt ve şortu, takoz ayakkabılarım, sırtımda rengarenk ve bir sürü şey yazan GBI formamla Beşiktaş'ta nadide balıkçımıza oturduk ve masamızı gönlümüzde doldurduk. İnsanı gözü doymalı önce valla. Daha yarım saat geçmemişken masadakileri yiyemeyeceğimizi anladık ama napalım, kediler beslenecek demektir bu da :)

İşte böyle sonuç olarak 51,5km'lik güzel bir yol yapmış biraz yorulmuş, arada bir öküzden bozma sürücü ile dalaşmalarımı saymazsam, çok güzel bir gezi  yapmış oldum.

Bunu yazdım 1; o yokuş benim hedefim olacak. Antreman yapıp gidip gidip orayı çıkmayı deniycem. Psikopata bağlıycam anlayacağınız :)
Bunu yazdım 2; çıkışı bu kadar geçe bırakmayacağım ki, o midyeleri yiyebileyim (gördüğünüz gibi, horoz ölür gözü çöplükte kalır :D)

14 Ekim 2012 Pazar

Dışındakiler Dizini

Sehrimizin denizinin nadide koselerinden birinde bir spor klubunun bahcesinde cayimi beklerken karistirdigim gezi kitabinda 'icindekiler' sayfasini gorunce, bir an aklima 'dışındakiler dizini' geliverdi.
İcindekilerin disinda neler vardi kalan, icinde olmayan.
Her kitaba bir de Dışındakiler Dizini eklemeli, sonra da istedigin ama sigdiramadigin ne varsa, yazmali. Veya okura birakmali, o doldursunun dışında kalanlari.

12 Ekim 2012 Cuma

Sevginin Eşsiz Kışı-İnci Aral

İnci Aral'in yazilarini pek severim. Ama bu oyku oyle bir sey ki, okurken gozlerimden pitir pitir kristaller dokuluyor. Bogazimdaki dugumleri acabilmek icin, kalkip bir dolasmam, su icmem gerekiyor.

Kitap İnci Aral'in bir kac oykusunun toplandigi bir oyku kitabi. Ama Sevginin Essiz Kisi oykusu ise neden kitaba adini verdigini okurken anlatiyor.

Hikaye icinde hikaye anlatimi var. Ama cok guzelce islenmisler icice.
Orişa Koyu'nden Hande ve Aleo ve digerleri desem olur sanirim. Carpici baska seylerde var ama siz okurken tamamlarsiniz buralari zaten.

Bu oykuden 'geyigin turkusu'nu, en yakici sayfayi ve tabii ki kitabin kapagini paylasmak isterim.