Efendim üzerinden bir ay geçti ama gezdiğim hızla yazamıyorum naparsınız :)
Geçen ay Aysel'le beraber Madrid'e oradan da Amsterdam'a gittik.
İki kelimeyle özetle derseniz,
Madrid için GS - Flamenko,
Amsterdam için Heineken - Soğuk derim.
MadridNeden mi, şöyle ki, ben bu gezinin biletleri Aralık'ın 13'ünde almıştım ama bir de Madrid'e gittik ki ne görelim, her yer GS atkılarıyla dolanan tiplerle dolu.
Ha daha kötüsü de oldu Plaza Mayor'da bütün sağda solda gördüklerimiz toplaşmış ışık, maytap, bağırış, çağırış, tezhürat almış başını gidiyor. Aman neyse bir bir berabere kalmışlar da akşam ekstra bir durum yoktu.
Madrid'e ilk vardığımız günü ve gecesi öyle dolanıp durduk. Gerçi bu şekilde epey bir gezmişiz ama onu sonraki gün anladık
Ertesi günse biraz planlı gezelim dedik ve sağda gördüğünüz haritada bir parçası görünen mavi boyalı rotayı yaptık.
Şu soldaki istiridyelerden denedim. Çiğ yeniyormuş :| Anladım ki çiğ yenen canlı şeyler bana göre değil.
E tabii aynı markette, çeşitli tapasların tadına baktık ve şarap evlerinde nadide şaraplar tatdık.
Madrid'te Xavier Mascaro diye birinin sokak sergisi varmış. Her yerde demirden yapılmış çeşit çeşit eserlerini gördük, kocaman ağaçlar, çiçekler gemiler ve böyle enteresan oturan adamlar.
Retiro parkının içindeki
Kristal Müze. Hem dışardan hem içerden çok etkileyiciydi. İçerde ise enteresan bir sergi vardı. Yere konmuş çeşitli çetvel, şişe, çeşitli ölçme
aletleri ve tavana bağlı ipler!
Bu arada bu parkta çekirdek satılıyordu, ve aynı bizdeki gibi millet elinde bir paket çekirdekle,
çıtlayarak yürüyordu :)
Cybeles Meydanı ve çeşmesi. Çeşme solda ufacık görünüyor. Bu meydana gelirken arkamızda kalanlar,
Metropolis binası.
Kitabımızdan okuyarak bulduk burayı, çok hoş bir bardı. Adını şimdi hatırlamıyorum ama siz de
LP okuyarak gelirseniz bulursunuz zaten :)
Kafaüstü pardon burunüstü çakılmış bu şey bir fil! Arkasındaki binanın ne olduğu tam olarak anlayamadık ama dışardan bir sinemaya benziyordu. Fakat bina her neyse bilmiyorum ama fil daha etkileyici.
E yoruldukça bir kafede oturup dinlendik ve arada bir şeyler yedik. Ben de Barcelona tecrübemden öğrenmiş olduğum Churro ve Çikolatayla Aysel'i tanıştırmış oldum. Bandıra bandıra yiyorsunuz, o çok beğendi, eminim siz de beğenirsiniz. Bir deneyin derim, pişman olmazsınız :)
AmsterdamBurada makinanın pili bitti ve şarjını almamış olduğum için pek bişi yapamadım. Ama elimden geldiğince çalıştım yine :P
Amsterdam pek romantik geldi bana aslında. Sanırım her yerin suyla dolu olması, her yerde bir kanalın kenarından yürüyor olmaktan, ve tabii ki çok soğuk olmasından ötürü habire çeşitli kafe keşifleri, müze gezileri yapmamızdan dolayı da olabilir.
Amsterdam'da
Heineken tecrübesi bambaşka bir şey. Kesinlikle gitmeden gelmemek lazım :D Bildiğiniz müzeler gibi değil, çok eğleneceksiniz. Çok anlatmayacağım gidin görün eğlenin. Hele o üst kattaki odaya girip o eğlenceyi tadın, karaokenizi yapın, videonuzu fotografınızı adresinize gönderin, biranızı için eğlenin :)
Ertesi gün muhtelif orası senin burası benim diye gezdikten sonra, o meşhur caddeye gittik. Zaten fotğraf çekilmesi pek hoş karşılanmazmış, e ben de çeksem buraya koyacak değildim, ama çekmedim de(valla). Neysem efendim ablaları, abileri(?) vitrinlerde o şekilde görmek, kasaptan tavuk seçmek gibi geldi bana. Garip yani. Ama tabii burada yapılacak tek şey vitrin gezisi değil, bir de ünlü coffee shop'lar var malumunuz. Ben bile denedim, bütün kafeyi dumana boğdum, genzimi yaktım ama hiç bir şey anlamadım, keyif de almadım. Neresi keyif verici maddeymiş bunun yaw.
Son günümüzde tekne ile kanal gezisi yaptık, o gün de yağmur yağıyordu. Pek keyifli oldu. Tavanı, yanları cam olan bir teknede olduğunuz için pıtır pıtır tavanınıza düşen yağmurun sesi görüntüsü pek keyifli oluyormuş.
Bu arada burada bir turist ofisinden Amsterdam kart almanızı öneririm. 1 günlük olanı €38 idi. Ama bütün müzelere ücretsiz girişiniz oluyor, bedava ulaşım kartınız oluyor, bir çok yerde indiriminiz oluyor, kesinlikle pek bir karlıya geliyor yanii. Zaten iki müzeyi gezdik €25 ya çıktıydı. Tavsiye olunur.