15 Mart 2010 Pazartesi

bir sabah, bir salak

bir sabah uyanacağım ağlayarak, ne oldu diye soracak annem
hiç, sadece kötü bir rüya gördüm diyeceğim
sonra bunların kötü bir rüya olmasını isteyeceğim
gözlerimi kapayıp, aklımı açıp salaklıklarımı ayıklamaya çalışacağım
ama yok olmayacak, karıştırdıkça dibine batıyor, iyisimi daha fazla kurcalamayayım
yoksa salaklıklarım daha derinlerde yatacak

14 Mart 2010 Pazar

Madrid Amsterdam hattında neler oluyor...

Efendim üzerinden bir ay geçti ama gezdiğim hızla yazamıyorum naparsınız :)
Geçen ay Aysel'le beraber Madrid'e oradan da Amsterdam'a gittik.
İki kelimeyle özetle derseniz,
Madrid için GS - Flamenko,
Amsterdam için Heineken - Soğuk derim.

Madrid
Neden mi, şöyle ki, ben bu gezinin biletleri Aralık'ın 13'ünde almıştım ama bir de Madrid'e gittik ki ne görelim, her yer GS atkılarıyla dolanan tiplerle dolu. Ha daha kötüsü de oldu Plaza Mayor'da bütün sağda solda gördüklerimiz toplaşmış ışık, maytap, bağırış, çağırış, tezhürat almış başını gidiyor. Aman neyse bir bir berabere kalmışlar da akşam ekstra bir durum yoktu.
Madrid'e ilk vardığımız günü ve gecesi öyle dolanıp durduk. Gerçi bu şekilde epey bir gezmişiz ama onu sonraki gün anladık
Ertesi günse biraz planlı gezelim dedik ve sağda gördüğünüz haritada bir parçası görünen mavi boyalı rotayı yaptık.

Şu soldaki istiridyelerden denedim. Çiğ yeniyormuş :| Anladım ki çiğ yenen canlı şeyler bana göre değil.

E tabii aynı markette, çeşitli tapasların tadına baktık ve şarap evlerinde nadide şaraplar tatdık.
Madrid'te Xavier Mascaro diye birinin sokak sergisi varmış. Her yerde demirden yapılmış çeşit çeşit eserlerini gördük, kocaman ağaçlar, çiçekler gemiler ve böyle enteresan oturan adamlar.

Retiro parkının içindeki Kristal Müze. Hem dışardan hem içerden çok etkileyiciydi. İçerde ise enteresan bir sergi vardı. Yere konmuş çeşitli çetvel, şişe, çeşitli ölçme aletleri ve tavana bağlı ipler!
Bu arada bu parkta çekirdek satılıyordu, ve aynı bizdeki gibi millet elinde bir paket çekirdekle, çıtlayarak yürüyordu :)

Cybeles Meydanı ve çeşmesi. Çeşme solda ufacık görünüyor. Bu meydana gelirken arkamızda kalanlar, Metropolis binası.


Kitabımızdan okuyarak bulduk burayı, çok hoş bir bardı. Adını şimdi hatırlamıyorum ama siz de LP okuyarak gelirseniz bulursunuz zaten :)


Kafaüstü pardon burunüstü çakılmış bu şey bir fil! Arkasındaki binanın ne olduğu tam olarak anlayamadık ama dışardan bir sinemaya benziyordu. Fakat bina her neyse bilmiyorum ama fil daha etkileyici.
E yoruldukça bir kafede oturup dinlendik ve arada bir şeyler yedik. Ben de Barcelona tecrübemden öğrenmiş olduğum Churro ve Çikolatayla Aysel'i tanıştırmış oldum. Bandıra bandıra yiyorsunuz, o çok beğendi, eminim siz de beğenirsiniz. Bir deneyin derim, pişman olmazsınız :)

Amsterdam
Burada makinanın pili bitti ve şarjını almamış olduğum için pek bişi yapamadım. Ama elimden geldiğince çalıştım yine :P

Amsterdam pek romantik geldi bana aslında. Sanırım her yerin suyla dolu olması, her yerde bir kanalın kenarından yürüyor olmaktan, ve tabii ki çok soğuk olmasından ötürü habire çeşitli kafe keşifleri, müze gezileri yapmamızdan dolayı da olabilir.

Amsterdam'da Heineken tecrübesi bambaşka bir şey. Kesinlikle gitmeden gelmemek lazım :D Bildiğiniz müzeler gibi değil, çok eğleneceksiniz. Çok anlatmayacağım gidin görün eğlenin. Hele o üst kattaki odaya girip o eğlenceyi tadın, karaokenizi yapın, videonuzu fotografınızı adresinize gönderin, biranızı için eğlenin :)
Ertesi gün muhtelif orası senin burası benim diye gezdikten sonra, o meşhur caddeye gittik. Zaten fotğraf çekilmesi pek hoş karşılanmazmış, e ben de çeksem buraya koyacak değildim, ama çekmedim de(valla). Neysem efendim ablaları, abileri(?) vitrinlerde o şekilde görmek, kasaptan tavuk seçmek gibi geldi bana. Garip yani. Ama tabii burada yapılacak tek şey vitrin gezisi değil, bir de ünlü coffee shop'lar var malumunuz. Ben bile denedim, bütün kafeyi dumana boğdum, genzimi yaktım ama hiç bir şey anlamadım, keyif de almadım. Neresi keyif verici maddeymiş bunun yaw.
Son günümüzde tekne ile kanal gezisi yaptık, o gün de yağmur yağıyordu. Pek keyifli oldu. Tavanı, yanları cam olan bir teknede olduğunuz için pıtır pıtır tavanınıza düşen yağmurun sesi görüntüsü pek keyifli oluyormuş.

Bu arada burada bir turist ofisinden Amsterdam kart almanızı öneririm. 1 günlük olanı €38 idi. Ama bütün müzelere ücretsiz girişiniz oluyor, bedava ulaşım kartınız oluyor, bir çok yerde indiriminiz oluyor, kesinlikle pek bir karlıya geliyor yanii. Zaten iki müzeyi gezdik €25 ya çıktıydı. Tavsiye olunur.

12 Mart 2010 Cuma

yalniz ozgurluk, yanliz ozgurluk

Hangisini tercih ederdiniz siz? Ben bilemedim, sanirim su siralar yalniz ozgurlugu yasiyorum orasi kesin (acaba yoksa bu yanlis ozgurluk mu?).
Eksigi var, yanlisi yok, bahari var, sicagi yok.
Neysem herkes hakettiği gibi yaşarmış...

8 Mart 2010 Pazartesi

ne guzel cocuklardik...

Bugun bir arkadasimdan aldigim bir eposta huzunlendirdi beni biraz. Konuyla karisik Sabri Alisik misali, daldan dala atlarken kendimi cocuklugumuza guzellemeler yaparken buldum. Ona yazdiklarimin bir kismini burada da paylasayim istedim. Okuduktan sonra Can Dundar yazisi gibi olmus dedim, ama o kadar benzediysem ne mutlu bana :P Saka saka, ne haddime!

Neyse cocuklugumuza geleyim tekrar.
Sansli cocuklardik biz hakkatten hakkimizi yemeyelim simdi. Simdilerin sahane animasyon filmleri var seyredecek, her birinden ayri kahramanlar fiskiriyor, ama o kadar coklar ki, hepsi gelip geciyor.
Oysa biz kendi kahramanlarimizi kendimiz yaratirdik, hayal gucumuz vardi bizim. Sokaktaki her tasin dizimizde ayri bir yere oldugu gibi
evcilik oynardik, telli araba surerdik.
camurdan adam yapardik, hamurdan degil
kanis kopekleri olmazdi evimizde, sokaktaki butun kediler, kopekler bizimdi
yetmezse, sapanla kus tutar sonra da evde bakardik
hala o okulun kapisindan aldigim lahmacunun tadini, hic bir lahmacunda bulamamisimdir,

ve biz halen cok sansliyiz, o cizgi filmleri cocuklar icin yapmiyorlar ki, bizim icin yapiyorlar, cocuklar renklere bakip egleniyor, ama asil keyfi biz aliyoruz :) keyif bizim keyif yani.
sansli cocuklardik biz, bir bardaga doldururdu annem cayimizi mahalle arkdasimla, onun annesi de ayni seyi yapardi,
aksam annem komsu komsu aramaya cikarmis beni, birisinde uyuyakalirmisim
bir tane evim yoktu benim, butun mahalle evimdi

cok mukemmelliyetciyiz artik, dolayisiyla hic bir sey mutlu etmiyor bizi
ne agzimizin tadi, ne gonlumuzun hazi, ne kalbimizin yarisi hic bir sey yok artik
herseyde bir saman tadi

Disarda kar yagdigini gordugumde kalbim buyurdu, yuregim agzima gelirdi heyecandan, ama okulun tatil olmasi ihtimali sebebiyle degildi bunlar.

havada bahar asili kalmis, afrodizyakmis oyle derler,
bende de asili kalan asli olmayan bir ruh
cok sey soylemek, bir sey sormak isteyip, hic bir sey dememek, beklemek, o gun gelecek diye ummak

ah canim arkadasim ah, sabah sabah beni mecnun yaptin, asli kadar olamadim, erkek kisilikliymisim naapalim...

her seyin bir sonu varmis, hah kulliyen yalan yalan, tam tersi hic bir seyin bir sonu yoktur.
Asklari da vururlarmis, vurulur da unutulur mu? hayatinizdaki hangi askinizi unuttunuz, ne vurulur ne unutulur.
yillar gecer aradan ama ne siz ne o unutmaz unutulmaz,

'askla yogrulasiniz emi' diye, dua mi beddua mi oldugunu bilemedigim bir dilekle kapatayim bu mevzuyu,
yoksa sonu kotuye gidiyor...