28 Mayıs 2009 Perşembe

WFP kimdir, nedir, ne yapar ve bu iş nasıl oldu?

Bu aralar sürekli WFP WFP deyip duruyorum. Peki nedir bu WFP diye de kısaca bir yazayım dedim.

WFP yani World Food Program, Birleşmiş Milletler'in, dünyada açlık sorunuyla mücadele eden ajansıdır. Şu anda dünyanın en büyük yardım organizasyonlarından biridir.

Herhangi bir çatışma, savaş, doğal afet gibi acil durumlarda, mağdur olan insanlara yiyecek ulaştırmaya çalışıyor.
Dünyada kadın, erkek, çocuk herkesin sağlıklı ve aktif bir yaşam sürebilmesi için, yiyeceğe ulaşmasını sağlamak için uğraşıyor.

En temel tanımıyla WFP budur. Daha detaylı okumak isteyenleri ise web sitelerini okumaya davet ediyorum. Orada tüm bilgilere istediğiniz detayda ulaşabilirsiniz, destek olmak isterseniz tüm gerekli bilgilere yine ulaşabilirsiniz.

Ha ben orada nasıl çalışmaya başlıyorum diye merak ediyorsanız, şöyle oluyor. Vodafone Foundation ve United Nations Foundation arasında bir teknoloji isbirliği anlaşması var. Yani biz Vodafone olarak UN'e teknoloji desteği veriyoruz gibi düşünebilirsiniz. Bu kapsamda da, Vodafone Foundation, UN Foundation, WFP ve SPW'nin ortak yürüttüğü "World of Difference" adında bir programı var. İşte bizde duyurusu yapılan ve benim seçildiğim projede, bu program kapsamında yapılan bir proje.

Dünya Vodafone çalışanlarından seçilecek 4 IT uzmanı WFP'de çeşitli IT pozisyonlarında 11 ay için çalışma fırsatı elde edecek. Bir anlamda Vodafone, teknoloji bilgisini ve uzmanlığını çalışanları aracılığı ile WFP'ye sağlamış olacak.

İşte yayınlanan bu programda yer almak için ben de başvurmuştum. Uzun ve zorlu bir süreçten sonra kabul edildim :) Mutluyum, gururluyum.

Dünyadan Vodafone Almanya, Vodafone Avustralya, hangisi olduğunu şu anda net hatırlayamadığım başka bir Avrupa ülkesi Vodafone'undan bir kişi ve Vodafone TÜRKİYE'den ben olarak seçildik.

15-17 Haziran arasında WFP'nin Roma'daki genel merkezinde yapılacak olan brifing ile başlayacağız ve hemen akabinde de görev yerlerimize gideceğiz. Benim görev yerim zaten WFP HQ Roma olduğundan ben olduğum yerde kalmaya devam edeceğim :)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

UN WFP ve Mutlu Son'a başlangıç

Eveeet, bunca uğraşıdan sonra WFP - Ayten ilişkilerinde mutlu sonun başlangıcı için ilk adımlar atılmış oldu.

Dün yani 19 Mayıs 2009 Salı günü itibariyle System Integration Specialist pozisyonu için seçilmiş durumdayım. Bana bayram hediyesi :)

Şirkete bağlanıp maillerimi kontrol ettiğimde arka arkaya üç mail gördüm. Biri kendisi ile henüz tanışmadığım ama tanışacak olduğum Claire'den 'World of Difference' başlıklı diğerleri HQ.PrivatePartner ve Kathryn'den 'OnBoarding Package...' balıklı üç tane mail. Okumasam da içinde neler olduğunu hemen anladım tabii.
Kalbim küt küt atmaya başladı, boğazım düğümlendi, nefesim kesildi :)
Adrenalin heyecan adamı böyle yapıyor. Bunu Yeni Zelanda'dayken bungee jumping öncesi bayağı bir tecrübe etmiştim.

Evet arkadaşlar sonuç olarak, artık Vodafone'un 'World of Difference' programı kapsamında, Birleşmiş Milletler'in bir organizasyonu olan World Food Program'de System Integration Specialist olarak hayatımın deneyimini edinmek üzere bir yola çıkıyorum.

Şimdi beni bekleyen sürüsüyle resmi işler, okumam gereken dokumanlar, almam gerekn sertifikalar, yaptırmam gerekn aşılar vs vs vs ler var.

Başlangıç tarihi 15 Haziran 2009 Pazartesi. Yani bugünden itibaren 25 gün var herşeyin başlaması için. Tüm bu işleri yetiştirmek ve kendime ev vs ayarlayıp taşınmak içinse daha az zaman.

Zor ama kişisel tatmini yüksek olacak bir dönem olacak benim için. Uluslararası bir yardım kuruluşunda çalışacak olmak çok heyecanlandırıyor.


Hayatın herkese böyle güzel heyecanlar yaşatması ve tatmin etmesini diliyorum bugün.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

WFP görüşmeler - sonuç

Şimdi gelelim hikayenin üçüncü kısmına,
Kathryn ertesi gün benimle mutlaka irtibata geçeceğini söylemişti. Dediği gibi de yaptı. Akşam maillerime girdiğimde, Enrico abinin işin içeriği gereği çok fazla teknik dokuman hazırlaması gerekeceğinden benim işimde hazırladığım teknik dokumanlardan örnek istediğini yazmış. Göndereyim dedim ama dokumanlarımı makinamda local'de değil, server'da tutuyorum ama internet kafedeyken de oraya erişemiyorum ne yazık ki. Yapacak birşey yok deyip Çarşamba eve geldiğimde bağlanır gönderirim dedim.

Çarşamba günü yarım saat rötarla İstanbul'a indik, eve geldim ama ne yazık ki serverlarda sorun var bağlanıp gönderemiyorum. Neyse pazara gittim alışveriş vs yaptım, sonra Aysel geldi, uzun uzun anlattım ona yaşadıklarımı, sonra da kalktık anneme gittik. Annem de canım benim sen kalk duvarları tavanı sil. E onu duvar siliyorken görünce indidip ben silmeye başladım tabii. Bitirdiğimde kolum kopmuştu artık. Sonra annemde çay falan içtik. Artık gece yarısı olmuştu ki, kalkalım artık dedik.
Eve geldiğimizde bağlanmayı tekrar denedim, bağlandım süper. Dosyaları falan buldum, 4 tane örnek dokumanımı zipleyip, ekledim ve gönderdim.
Vee Çarşamba gece yarısı gönderdiğim şeyler için, Cuma günü saat 19:00 itibariyle henüz bir cevap yok. Artık sonlansın istiyorum bu iş. Ben de ne yapacağımı bileyim.
Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim sanırım...

Ek olarak;
- Roma çok harika bir şehir, her yerden tarih fışkırıyor. Neredeyse tüm şehri baştan sona yürüyerek gezdim. Tek kelimeyle hayran kaldım.
Şarap konusunda elde ettikleri ünü gerçekten hakediyorlar. Yemeklerde eğer restoranın kendi ev yapımı şarabını istiyorsan, şarap sürahi ile ve litre hesabından geliyor. 1, yarım 1/4 litre ne kadar istiyorsan söylüyorsun. Çok şahane şaraplar içtim. yerel pazarlar buldum, insanların gelip ürünlerini sattıkları yerlerdi bunlar. Burada satılan şaraplardan tattım ve aldım. Şahane şeyler. Evde iki şişe şarabım var :)

- Makarnalar: Bir makarna bu kadar mı güzel hazırlanır. Saf zeytinyağı kullarak ve bol yağlı şekilde hazırlıyorlar hepsini ama olsun tadları muhteşem. Son yediğim midyeli, sarmısaklı domatesli taze el yapımı makarnanın tadı halen damağımda.

- Hayat çok pahalı. Yiyecek ve şişe su çok pahalı. Ortalama yemek adam başı 30 Eur tutuyor. Şarap sudan ucuz. Gerçekten diyorum. 1/4 şarap 4 eur, 2 şişe su 6 eur. havalanından aldığım çay için 1,30 eur ödedim, sonra suya baktım 1,70 euro idi. Ama sokaklarda her yerde çeşme var. Buralardan şişeni doldurabiliyorsun.

İşte böyle Roma ve görüşme maceralarım.

WFP görüşmeler - gelişme

Şimdi hikayenin ikinci kısmı
Ben girişte yaklaşık 10dk bekledikten sonra Kathryn geldi, kendini tanıştırdı. İnanılmaz tatlı bir İngiliz kız. Çok şirin sepelek, çok yardımcı birisi. Önce onun odasına çıktık, o eşyalarını bıraktı, sonra ilk görüşmemizin olacağı diğer binadaki toplantı odasına gittik. Gittik ki Enrico bizi bekliyor odada. Kendisi ile tanıştık. Bir İtalyan, biraz sessiz sakin birisi, ama iyi bir insan olduğu her halinden belli, sonra ben bilgisayarımı çıkardım yansıtmak için kabloyu ararken, oo sunum mu yapacaksın, şaşırdım dedi. Ben de buna şaşırdım dedim, prezentasyon hazırla demişsiniz başka birşey mi bekliyordunuz diye.

Neyse kablomu, ve elektriğimi ayarladıktan sonra sunumumu yaptım. Abi benimle tamamiyle aynı görüşte olduğunu ama büyük patronların böyle düşünmediğini ve adını anmayacağım diğer ticari firmanın ürünlerini kullanacağımızı söyledi. Karşılıklı olarak merak ettiğimiz herşeyi sorduk. Görüşme tam bir buçuk saat sürdü. En sonunda abi benden pek memnun kaldığını beklentilerini tam olarak karşıladığımı söyledi. E Süper :) Genel olarak işi yapacak insanlar var ve belliler ama ihtiyaç analizi yapacak ve projeyi yönetecek ama işten de anlayan birine ihtiyaçları var özetle :) yani bana.

Böylece birinci bölüm bitti, diğer görüşmeye zaten 25 dk kalmıştı, Kathryn ile kantine indik, bana kahve ısmarladı Kathryn, tam biz kahveyi alırken ikinci görüşeceğim amca "Peter" ile karşılaştık. Peter inanılmaz bir adammış. Acayip enerji patlaması olan, çok hızlı hareket eden, çok hızlı konuşan birisi. Zaten 20 dk sonra uzun uzun konuşacağımız için şimdilik bye diyerek ayrıldık. Abla ile muhabbet etmeye başladık, konu seyahatlerden açıldı, o da 18 yaşındayken Yeni Zelanda'ya gitmiş. yaptığımız şeylerden bahsettik, çok güldük eğlendik. Hakkatten çok sevdim bu kızı.
Bu arada beni gördükleri herkesle tanıştırdılar. Vodafone'un account manager'ı ile de tanıştım, bir İspanyol ve çok yakışıklı bir adam ama adını hatırlayamıyorum.

Neyse ikinci görüşme zamanı geldi, adamın adasına gittik Kathryn ile, amcanın tüm ekibi ile tanıştım. Hepsi de süper içten hoşgeldin dediler. Sonra toplantı odasına gittik, bana 1,5 saat WFP lojistiğinden bahsetti, karşılıklı tartıştık. Yaa o kadar hızlı ve geçişik şekilde konuşuyor ki arada kaçırıyorum, o hızla cevap vermeye çalışıyorum ama yetişmesi zor. Amca ise, süper ve gerçekten iyi bir insan, işinde çok sıkı olduğu her halinden belli. Herkes amcaya köyün delisi şeklinde konusuyor, bu enterasan :)
Toplantımız bittikten sonra yemeğe indik, saat 12:30 olmuş. Sabahtan o telaşla sadece bir elmanın yarısını kemirebilmiştim o kadar. Üzerine de bu kadar stress, zaten başım donklamaya çoktan başlamıştı.
Yemeğe indik, ben balık ve salata aldım. Yemeği amcanın tüm ekibi ve Kathryn ile yedik, muhabbet ettik. Tabii herkes yemeğini bitirdi beni bekliyor. Bir süre daha yemeğe çalışıp sonra geri kalanını aç olmama rağmen bıraktım. Benim onu tamamlamam daha 15 dk alır çünkü.

Yemekten sonra çayımızı içtik dışardaki havuzun başında. WFP'nın bahçesinde bir havuz var. Süs havuzu boyutlarında ama ortama çok tatlı bir sıcaklık katıyor. Zaten hava 30 derece, hepten ısınıyor :)
Çaylar bittikten sonra bu sefer de sadece ekiple olacak şekilde girdik toplantı odasına geri gittik, ben ve ekip olan 4 kişi orda. ne yaparsın, ne edersin, onlar ne yapar, ne eder, sistemler, süreçler, vs vs vs. Tam iki saat de onlarla görüştük. Ekiple olan görüşmemiz de bitince, tekrar odalarına gittik. Bu sefer amca beni aldı ve tekrar havuzun başına indik, bu sefer daha gayri resmi de yine yarım saatlik bir toplantı yaptık. E anlat bakalım ne düşünüyorsun, kendini nerede görüyorsun, vs vs vs. Çok konuştuk. Ben gördüğüm iyileştirme yapılabilecek noktalardan bahsettim, o bahsetti.
Sonra sabahki görüşmemin nasıl geçtiğini sordu. haydaa... O görüşme nasıldı vs diye. Sonra peki sen hangisini istiyorsun dedi. Ama bu sorunun cevabını o an ben de bilmiyorum. Her işin iyi kötü yanları var, gönlüm hangisine kayıyor ben de çözemiyorum. Sonra o neler düşündüğünü anlattı. Kendi ekibinden 2 kişi, Ağustos başı Sudan'a transfer olacaklarmış. Kendisi de Temmuz ayı boyunca olmayacakmış, e zaten 5 kişilik ekip, 2si gidiyor yenileri gelecek, bir de onları düşünürsek 3 yeni kişi olacak ekipte aynı anda. Bunu istemediğini, Kathryn ile konusup, Haziran olarak düşünülen bizim başlama tarihini Eylül yapma şansı olup olmadığını soracağını söyledi. Pozisyonları, ihtiyaçları herşeyi de değişmiş. Söylediği konuda da gerçekten haklı. Haziran 15te başladığımda kimse benimle ilgilenmiyor olacak, ama ne olursa olsun birisinin bana biraz işi anlatması gerekecektir. Sonuç olarak amca hiç bir şeyi gizlemeden açık açık konuştu benimle, bu çok güzel.
Sonra Kathryn'in odasına gittik, diğer binadaki, yerinde yoktu, biraz aradık ama bulamadık, sonunda beni orada bıraktı kendisi gitti. Orada oturup beklemeye başladım, bir iki dk sonra geldi Kathryn.

Onunla işin HR taraflarını konuştuk, Roma'da yaşam, maliyetler alınacak ücret vs herşeyi. Bana yine epey yardımcı oldu, bildiği kadarını hepsini anlattı. Çeşitli adresler yazdı, birşeyler bastı verdi vs. Sonra artık beni kapıya kadar gelerek uğurladı.

Şöyle bir bakarsak sabah 08:35'te girmiş ve ancak 15:15'te çıkmıştım. Tüm geçen zamanda da muhtelif toplantılar, görüşmeler yapmıştım. Gerçekten çok yorulmuştum ve artık başım zonkluyordu.
Yavaş yavaş tren istasyonuna yürüdüm, yolda ablamla konuştum. Önceki günlerde, çok fazla yürümüş olduğumdan parmaklarımda şişlikler vardı, ayakkabı artık çoook canımı yakıyordu.
İstasyona gittiğimde tren 2 dk sonra geldi, aktarma vs ile saat 5'te geldim. Otele gitmeden güzel bir yerde kendime soğuk ve güzel bir beyaz şarap ısmarladım, uzun uzun içtim.
Sonra otelime gittim duş aldım ve hava kararmamıştı yattım.

İşte hikayenin ikinci kısmı da bu şekilde...

WFP görüşmeler - giriş

Öncelikle Pazartesi günü yaptığım uykuya kalma olayından başlayayım dilerseniz.
Pazar akşamı her şeyimi hazırladım, siyah pantolon, beyaz gömlek ve krem rengi ceket almıştım yanıma bir de siyah süet şıkır ayakkabılarımı.

Otele gelince bunları hemen dolaba yerleştirdiydim zaten, dolayısıyla giyecek konusunda sıkıntım yoktu sadece çantamı hazırladım.
Bilgisayarımı, pasaportumu ve nasıl ulaşacağımı gösteren yer bilgisini unutmamam gerekiyordu, ki hepsini tastamam ettim, saatimin alarmını da tekrar kontrol ederek yattım.
Sabah 4:30'da uyandım aa daha vakit var dedim geri yattım, saati 6'ya kurmuştum.

Sonra sabah yatakta gözümü açtım "yaa saat kaç acaba" dedim, saate bir baktım ki saat 07:15. Saatin alarmını kontrol ederken off'a almışım :)
NEEEEEEEEEEEEE
Tuvalete koştum geri geldim, kostum geldim. Sonra kendime sakin ol dur bi daha düşün dedim, sonra düşününce 8:45'e halen yetişme ihtimalim olduğunu hesapladım, hemen giyindim, makyaj yaptım ve 15 dk sonra çıkmış, tren istasyonuna doğru topuklu ayakkabılarımla kosturuyordum.
Neyse ki bir önceki günden akıllı davranıp tren biletimi almıştım ve nereden, hangi trene binmem gerektiğini de öğrenmiştim.

İstasyona gittiğimde gelen ilk trene kalabalıktan dolayı binemedim, ama inanamazsınız kapıda milletin üzerine abandım, sığmaya çalıştım ama kapılar beni sıkıştırınca inmek zorunda kaldım,
Sonra gelen trende kimse beni tutamadı, kendimi sığdırdım :)
İnmem gereken "Pyramide" istasyonunda indim, buradan tren değiştirip Fiumicino havaalanı yönüne giden trene binmem gerekiyor, ama yarabbim o tren nerde? Ayrıca neden kimse İngilizce bilmiyoo
Neyse en son information benzeri bir kulubedeki bir ablacık bana tarif etti, önce merdivenlerden inilecek, yürünecek ve karşıda gördüğüm merdivenlerden çıkılacak.
OK. İndim, yürüdüm sonra diğerinden çıktım. EE ya sonra, neyse iç güdüleri de takip ederek diğer büyük istasyonu buldum, ama on dakika yürüme bantlarında yürüyerek, burada her şey ne büyük yaa, ne enteresan.
Ayrıca 20 peron var, hangisinden neyin kalktığını nerden bulucam derken, iki tane adam gördüm dikilip duvara bakıyorlar, kravatlı iş adamları, ha dedim bunlar İngilizce biliyordur. Neyse gittim sordum "Muratella istasyonuna nasıl giderim bilir misiniz?"
Adamlar bir cevap verdi, aha ben bu İngilizce aksağınını çok iyi tanıyorum, ikinci sorum "Türk müsünüz?" cevap "evet".
hey yaa dünya ne küöük biraz gülüştük, neyse benim vaktim olmadığından, adamların tarifi üzerine, 12 nolu perona gitmem gerektiğini, trenin 5dk gecikmesi olduğunu acele edersem yakalayabileceğimi söylediler.
Şaka gibi :) teşekkür ettim koştum, 12 nolu peronu buldum, ben gitttim tren geldi bindim.

Eveet, trende Murattella istasyonunda indim, Kağıdımda yazana göre "Parco De Medici" çıkışından çıkmam gerekiyor ama burada öyle bir çıkış yok.
Neyse hemen bir ablanın üzerine atlayıp sordum, o çıkış neresidir diye. Abla elimdeki kağıdı görmüş WFP'ye mi gideceksin dedi. Şaşkınlıklar içinde evet dedim, bana bir grup insanı gösterip, "bak onlar WFP'ye gidiyor, onları takip et" dedi. Allahım bugün herkes bana yardım ediyor ne güzel.
Sonra zaten sağda solda "Path way to WFP" yazıları gördüm. Binayı elimle koymuş gibi buldum.10dk erken gittim.
Girdim pasaportumu verdim, ziyaretçi kartımı aldım, Kathryn henüz gelmemiş olduğundan oturdum onu bekledim ve sakinleştim işte :)

11Mayıs Pazartesi günü WFP görüşmesine gidiş maceramın giriş kısmı budur.

15 Mayıs 2009 Cuma

WFP maceram

WFP Maceramı başından yazayım dedim. Bir tarihçesi olsun.

- Şubat2009 ayında IK duyurusunu attı, Vodafone ile WFP arasında yapılan anlaşma ile dünya Vodafone'dan çalışanlarından seçilecek 4 IT Specialist kişisi Vodafone adına 11 ay WPF'de çalışma fırsatı bulacaktır diye.
Detayları epey uzun onlara girmeyeceğim, ama benim özellikle dikkatimi çeken Tayland'da, Senegal'de vb gibi dünyanın değişik yerlerinde WFP için muhtelif IT işlerinde çalışma şansı.
Çok istedim.
Hülya'nın yardımıyla da 4 sayfalık başvuru formunda neler neler yazmam gerektiği konusunda çalışma yaptım
.

- son başvuru tarihi 22 Şubat idi. Ben 20 Şubat'ta başvuru yaptım.

- 10 Mart'ta başvurunuz değerlendirme sürecine girmiştir yazısı gelmiş. Ben 5-20 Mart arası Yeni Zelanda'da olduğumdan göremedim.

-16 Mart'ta Laryl'den telefonda interview maili gelmiş, ben yine göremedim. Sonra 18, 19 ve 20'sinde acil cevap dön lütfen mailleri gelmiş. En sonunda benim formdan müdürümün telefonu bulup onu aramışlar (neyse ki yazmışım), o da tatilde olduğumu, maillerime ulaşamadığımı söylemiş. Hepsi birden beni defalarca aramışlar ama ben 18 saatlik Auckland-Dubai uçuşunda olduğumdan telefonum kapalı. Sonra Dubai'de 8 saatlik aktarmamız var. Burada otele gidiş yolunda telefonu bir açtım ki, 8 SMS, bilmem kaç sesli mesaj var. Çılgın gibi herkes beni aramış mesaj bırakmış.
Hemen Cihan'ı aradım, böyle böyle sana ulaşmaya çalışıyorlar, bugün telefon görüşmelerin var aman dedi. Allaaaaaaaaah diyorum zıplıyorum uçuyorum,otele gidiş yolu bir bitmedi. Hemen yerleşip, internet için resepsiyondan sınırsız bağlantı aldım. Ama odamda internet bağlantısı olmadığından sonra odamı değiştirdiler. En sonunda Dubai saatiyle sabah 10:30 da cevap yazdım. O kadar şanslıyım ki görüşmeler, benim Dubai'de geçireceğim 8 saatlik zaman denk geliyor. Yoksa sonrasında 5 saat daha uçuşum var.

- İlk görüşmeyi saat 14:00 da Tayland'daki Emergency Preparedness pozisyonu için yaptık. Çok kısa sürdü, pek heyecanlıydım, kendimi ifade edemedim bile :(
Sonraki görüşme Web Information Specialist ile ilgili idi. Bu havalanında uçağı beklerken saat 16:30 daoldu. Yarım saat sonra boarding başlıyor. Peter'la biraz konuşmaya çalıştık ama ne yazık ki benim sesim kesik kesik gittiğinden, Peter beni anlayamadığını ve Kathryn'den yarın başka görüşme ayarlamasını istediğini, beim için de uygun olup olmadığını sordu. Tabii ki uygun.
Ertesi gün yani 20 Mart09 Cuma günü saat 17:10da görüştük. Tam 40 dakika telefonda konuştuk, her şeyden ama her şeyden konuştuk.

- 24 Mart'ta Peter ile ikinci görüşme için Roma'ya çağrı maili geldi Laryl'den. Görüşmeler 6-7 Nisan'da yapılacaktı,

- 30 Mart'ta benim Peter o tarihlerde olmayacağından benim görüşmeyi 20'sinden (20/Nisan) sonra yapılabileceğini söyledi Laryl. Ama tabii bu arada 7 pozisyon açıklamışlardı ve 4 kişi alacaklardı sadece. beni çağırmaları için 4 pozisyonun dolmamış olması gerekiyordu.

- 27 Nisan'da davet mektubum geldi

- Vizem 4 Mayıs Pazartesi halloldu. İtalya'dan değil, Fransa'dan alınmış olarak.

- Bu arada benimle daha önce başvurmamış olduğum System Integration Specialist için de görüşmek istiyorlar. Bu pozisyonun müdürü de bana bir ödev vermiş, bir case study gönderip buna çözüm önerisi hazırlamamı istemiş. gittiğimde onu sunacakmışım.

- 5 Mayıs'ta Laryl'den uçak biletim 9-13 Nisan olarak alınmış olduğu teyidi geldi, akşamda e-bileti gönderdi

- 6 Mayıs'ta Kathryn'den 11 Mayısta yapacağımız görüşme gün ve saat detayları geldi.

Veee 9 Mayıs'ta Aysel beni Atatürk Havalimanı'na bıraktı. Alitalia 6:15 uçağı ile Roma'ya uçtum. Beni tam da otelimin önünde indirecek bir servis buldum. Otelime girdim, check in'imi yaptım ve İtalya saatiyle 13.00'da Roma'da gezmek üzere dışarı çıktım. Önce şahane bir yerde makarna yiyip, şarap içtim. Sonra yürüdüm yürüdüm yürüdüm gece 11:30 da otele geldim.

İşte Roma maceram böyle başladı

20 mayıs itibariyle buraya güncelleme girmem gerekiyor artık
- 19 Mayıs'ta Claire'den, HQ.PrivatePartnerAssignmet'tan ve Kathryn'den gelen mailler ile System Integration Specialist pozisyonu için seçilmiş olduğum bilgisi geldi.

Artık prosedürleri tamamlamak için çalışmam lazım :)

8 Mayıs 2009 Cuma

Yazmak, yaymak, yaşamak,

Aslında daha çok yazmak lazım, daha çok anlatmak, bugünleri geleceğe taşımak.
Ama pek plana uyamıyorum, hayata ayak uyduramamak gibi birşey.
Gitler, geller, gitgeller içinde savrulmaktan sanırım, net bir akıl ve temiz yazılara ulaşmak zor oluyor.
Kafamda karmaşa olduğundan yazımda da karmaşa var.

Yakında herşey netleştiğinde, iyi mi kötü mü bilemeden bir yola düştüğümde, yolun sonuna doğru, aydınlanma olacak... inanıyorum..., umuyorum...

Yarın yol var, yolculuk var, çokça heyecan, biraz korku, epey merak var.

Daha diğer yolların yolculukların anısını bıraktıklarını, yaşattıklarını yazamamıştım.
Tembelim evet, nedense tembelliğim yazarken tutar oldu, ama tamamlanacak hepsi birgün elbet.Sırası gelen, öne çıkan yazılıyor olacak.

Ben yazmıyorum ki, onlar yazdırıyorlar.