Biz İstanbul'dan arabayla çıktık ve yolda bir çay molası sonrası, Yeni Muhacir'de verdiğimiz yemek molasından sonra akşam Keşan'a vardık. Burada Prestij Otel'de kalıyoruz. Üç yıldızlı ama yenilenmiş oldukça temiz ve düzgün bir otel. Tavsiye olunur.
Akşam kahve vs dışarda biraz takıldıktan sonra ben odaya gelip dinlenmeye çekildim. Sabah erkenden kalkıp, o güzel peynirler eşliğinde kahvaltımızı ettikten sonra İbrice'ye gittik.Burada Alp ve Seda ile tanışmış oldum. Çantaları çıkarıp, ekipmanları hazırladıktan sonra, rahvan rahvan hazırlandık. Bugün ilk dalışımızı Büyük Beyaz ile yapacağız.
Minare'ye gideriz diye konuştuk. Yani Minare dalış noktasına dalacağız. Hava mükemmel.
Saat 11'e doğru giyinip, malzemeleri de hızlı bota attıktan sonra, biz de yerimizi aldık ve Minare'ye giriş noktasına vardık. Suda ekipmanı kuşandıktan sonra inişie başladık. istakozlar vardı. En sonra Karadağ'da daldığımda iki tane gördüm diye çok mutlu olmuştum ama burada sayamacağım kadar çoklardı ve çok güzellerdi.
Daha ilk 20m'de istakozu görüp hocaya fenerle haber vermeye çalışıyordum ki, ona bana duvar boyunca olan diğer istakozları gösterdi. Duvarda her delikten iki tane istakoz anteni çıkıyordu. Duvardaki renkler inanılmaz sarılar, turuncular morlar yeşiller, rengarenkti. Bir de her birinden bana doğru uzanan antenler. 35mlerde bir küçük mağara gibi bir şeyin içine doğru bakarken ben tam burnumun önünden yüzerek geçen mığrıyla irkildim. Aman tanrım ne kadar da uzundu öyle. Hafif gri, mürene benzer upuzun bir mığrı. Daha önce hiç mığrı görmemiştim, çok fantastik bir canlı imiş. Oradan kafamı çevirip aşağı doğru baktığımda ise o kocaman orfazları gördüm. Zaten istakozlar ve mığrı aklımı başımdan almışken bir de o orfoz kocaman kocaman, salınarak kayanın altına girdi. Suda çığlıklar atıyordum artık. Amanın bu neydi böyle ya diye. Derken ilerlediğimizde, duvar boyu halen her deliktebir istakoz vardı.
Yarım saatlik planlamıştık dalışı ve emniyet beklememizi de yaparak tam 30. dakikada yüzeydeydik. Bota çıktık ve limana doğru giderken Büyük Beyaz, 99 yılından bu yana böyle bir dalış yapmadığını söyledi. Böyle bözek, mığrı ve orfozu çok uzun yıllardır görmüyormuş. Bense tarifi mümkün olmayan bir şekilde şaşkın ve mutluydum.
Öğleden sonra Alp ile çıkıp daldık, ilk dalış gibi değildi elbetteki ama yine ahtapotlar, istakozlarla dolu bir dalış oldu. Çok sert bir akıntıya denk geldik, 37 dakikada gidebildiğimiz mesafeyi 10dk'da dönmüş olduk. Kocaman kefali yemeye çalışan ahtapot çok komik ve çok güzeldi. Merak edenler için linki.
Ertesi gün de yine erkenden kalktık ve kahvaltı sonrası yola revan olduk.
Hava bulutlu gibi, sabahtan yağmur yağmıştı ve çok soğuktu hava ama İbrice'ye doğru ilerlerken birden tüm panorama değişiverdi. Hava sakinledi, gökyüzü güneşlendi. Her köse başında bir güzellik işte.

18 derece, soğuk be ya.


Daha sonra kapımın önüne kadar bıraktılar sağolsunlar. Görüşmek üzere diyerek ayrıldım.
Yolculuk ve dalışlar çok keyifli ve güvenliydi. Yakın zamanda tekrar etmek dileğiyle diyorum.
Siz de eğer halen Saros'a gitmediyseniz, gidin Alp ile suya girin ve keyifli güvenli şahane dalışlar yapın.