9 Ekim 2017 Pazartesi

Son günler

Taşınmayı hiç sevmiyorum. İnsanların gözünde İstanbul-Kaş arası sürekli taşınıyorum gibi görünse de öyle değil o iş.

Taşınmak istemiyorum. Çocuk gibi hissediyorum kendimi. Yerde tepinip hayıııır demek istiyorum.
Bugün ilk defa hissettim yolculuğun yakın olduğunu, çöpleri atmaya çalışırken.Eve dönerken kafamı kaldırıp baktım etrafıma, merdivenlere, arka bahçeye, yine kümesten kaçmış gıtlayan tavuklara.Ben daha merdivenleri çıkamadan kosturan komik tavuklar. Seslerinden dolayı dertlendiğim ama ayrı poşette yeşilliklerini ayırdığım doğal geri dönüşüm ustalarım.

Çiçeklerime baktım, saksılara, begonvillere, balkona, kedilerime, yeni kediye. Kırçıllı hanım :) Onların suyuna. Süslü hanımım bu aralar hiç ayrılmıyor bahçeden balkondan. Her daim ayağımın dibinde. bebekken getirmişti anaları bunu ve Taş Kafa'yı. Her birinin ayrı hikayesi var. Hepsini yazmaya yetseydi keşke hayat.

Koli yapıyorum canım sıkıldıkça. Bunların hepsini taşıyınca taşınmış olacak mıyım ben?
Peki ya anılarım. Bu evde yaşadıklarım! Onları nasıl taşıyacağım? Hissini duygusunu da taşıyabilecek miyim? Ya kokusunu?
Yanlız seyehate çıkanlar bilir evin bir kokusu olduğunu demiş.

Haftasonunda fırtınası ve yağmuru başladı artık buraların. Toprak o kadar kuruymuş ki, o sel gibi yağmurdan sonra bir gün geçmedi, kurudu.
Salonun en güzel manzarası fırtına manzarasıdır. Gitmeden jübile yaptı sanırım. Daha vakit var gerçi ama. İçimden kopmalar başladı. Gerçekliğin farkına vardım.

Zeytin çekirdeklerini nereye atacağım ben? Kompost mu yapsam yoksa.

Nasıl bir şey bekliyor beni acaba?

0 yorum: