25 Ekim 2013 Cuma

5-6 Ekim, Dedegöl denemeleri 3. bölüm...

Vee Dedegöl 3 - Tayten 0
dedegöl
İlk olarak bu yıl Nisan ayında denemiştik Dedegöl dağına çıkmayı. Ama Eğirdir'den dağın daha eteklerine varmışken öyle bir dolu yağdı ki, bırakın dağa çıkmayı, doluya batmadan Antalya'ya ulaşmak bir sınav oldu. Bu dolu altında mahsur kalmış bir teyze, iki de amca kurtardık arada.
Telefonlar çekmeye başlayınca da Antalya'da sel olduğu haberlerde çıkmış, aman gitmeyin diye aradılar :) E dağlarda dolu varken, şehir yağmurdan yıkılmış haliyle.

İkinci denememiz Eylül'de Karakaya'larda tırmanış yaptıktan sonra olacak idi ki, bu sefer Sarıkız nazlandı ve istemedi yol yapmak. Zorlamadık biz de haliyle ve Nihat ustanın yapıcı ellerine bıraktık kendisini.

önce yüzler gülüyor
Üçüncü, yani bu sefer 5-6 Ekim'de Sarıkız'ımız yine nazlı olduğundan hep beraber Montis'in Kara Şimşek'ine doluşarak tuttuk Isparta yollarını ve sabahın sekizinde başlayan yolculuğumuz keyifli duraklarla öğleden sonrasının güzel ışıklarında Dedegöl'ün eteklerindeki kamp yerine vararak sonlandı bugün için. İkinci gün önce geldiğim Ankara'da çok üşümüştüm ve niyeyse Eğirdir'in ve buraların daha iyi olacağını düşünmüştüm. Ha niye böyle düşündüm, onu ben de bilmiyorum. Demişler ya 'Ümit yiğidin ekmeği ye Memed ye', sanırım bundan ötürü.
kamp yeri
Neyse vardık kamp yerine ve kurdur çadırlarımızı. Ercan keyfimiz yerinde olsun diye, mutfak çadırı, küçük tüpler, tencereler, tavalar o kadar çok şey koydu ki, gören de üç aylık bir yere gidiyoruz sanar. H tabii bir de yolda gelirken aldığımız on kadar ekmek vs tekrar bir düşündürüyor' Beş kişiyiz ama onbeş kişilik yiyeceğimiz var :)
ateş yakıla
Çadırları kurduktan sonra ateş yakarken muhteşem bir güneş çıktı. Güneş tam da batmadan gösterdi o sarı güzelliğini. Dedegöl eteklerinde görüntü zaten muteşemken, güneşin eklediği bu sarılıkla bir anda masal diyarına vardık.İnanılmaz görüntülerin fotoğrafını çekerken, bir yandan da ateşler yakıldı.
Dedegöl'de gün batımı
Bu arada o kadar acıkmışız ki, çay hazır olduğunda peynir ekmeğe dalınca, akşama ayrıca yemek yapmaya gerek kalmadı.

Karanlık çökünce, soğuk daha çok ısırdığından herkes çadırına çekildi.

Gece boyunca fırtınayı dinledik, tabii sonuç olarak uyuyamadık. Çadırın söküleceğini sandım. Netekim bizimki iyiydi ama mutfak çadırı için pek öyle denemezdi. Sabah Ercan kalkıp fırtınadan duman olmuş mutfak çadırımızı toparlamış ve tekrar sağlamlaştırmış sağolsun.

Sabah 6.30' gibi kalkıp 7 civarında zirve yürüyüşüne başlamayı düşünüyorduk. Ama sabah fırtına halen devam ediyordu ve zirve kapalı idi. Bir süre bekleyelim belki rüzgar yavaşlar dedik ama pek umduğumuz gibi olmadı.
Dedegöl
suratlar düşmüş
Rüzgar buz esiyordu resmen. Dün gelirken ve akşam üstü kampta kar yağmıştı arada ama pek dikkate almamıştık. Fakat şimdi görüyorduk ki, buralarda çiseleyen kar yüksekleri epey sarmış ve devam etmekte.
Uzunca süre tartışıldı, düşünüldü ve sonuç olarak zirveyi denemeden vazgeçtik ve kampı toplamaya başladık.
Şimdi gözler Kovada Gölü'ne çevrildi. Daha önce Kovada'ya bisiklet turu yapmış ve çok keyif almıştık. Şimdi ise en azından gidelim biraz yürüyelim, belki yörük pazarı açıktır onu gezeriz dedik ve toparlanıp yola çıktık.
Napalım zorlamanın luzumu yok. :)

Kovada Gölü
Kovada manzara kulesi
Yolda elma ağaçlarından bir iki tane daha göz hakkı alıp kemirdikten sonra, artık Kovada'ya vardık. Etrafındaki rotadan yürüdük. Burası aynı zamanda ağaçlar hakkında bilgi almak için de güzel bir yer. Hepsinin altında ne olduğu yazıyor. Bir süre sonra siz de neyin ne ağacı olduğunu tanıyabiliyorsunuz.

Kovada'da dolandıktan ve manzara kulesine çıktıktan sonra dönüşe geçtik ve Yörük Pazarının yolunu tuttuk.

Bu yörük pazarı 700 yıldan beri kurulan bir pazar. Çevre civardaki yörükler ürünleri getirip burada satıyorlar. Pazar 700 yıldır aynı yere kuruluyor. İçinde ise inanılmaz
Yörük Pazarı
tandır
lezzetler gizli. Ben çaydanlık almak üzere bir tezgaha yönelmiştim ki bizimkileri kaybettim. Bulduğumda ise kuzu tandıra yumulmuşlardı. Bu pazarda kurulu tandırlar var ve pazar olduğu günlerde, tandırlar kuzularla doluyor ve etrafa salınan kokular çok cezbedici. Ucundan ben de tattım. Etçil birisi olmamama rağmen, lezzetine ben de şapka çıkardım :D

Sonra yollar ve öneriler bizi yavaş şehir(citta slow) Yalvaç'a getirdi. Yalvaç'da bin
Yalvaç Çınaraltı

Çınar
yıllık bir çınar ağacı var. Eğer giderseniz mutlaka ama mutlaka  bu ağacı görmelisiniz. Benim telefonun açısı yetmediğinden gövde ve dallarını alan bir fotğrafını çekemedim. Umarım siz profesyonel bir makineyle gidersiniz ve onun şahane fotograflarını çekersiniz. Çınaraltında önce güzel bir çay içtik. Sonra civardaki bir lokantaya girip ocaktan yeni inmiş ciğere yumulduk. Sonrasında tekrar çaycıya oturup, ciğeri sindirme çabalarını sergiledik.

Sultan Dağları
Artık dönme vakti gelmişti. Bir yola girdik ki sormayın. Akşamın karanlığında, sadece tekerleklerimiz genişliğinde toprak yoldan o dağlara çıkış ve iniş. Adrenalinli kısım meğerse dönüş yoluna saklanmış.
Size önerim 4x4 araçlarla macera aramıyorsanız bu yola girmeyin!

Ankara semalarında karanlık ve soğuk çökmüştü vardığımızda. Herkesi evlerine bırakıp biz de vardık sıcak duşa ve yatağa.

Sonuç olaraksa, Dedegöl Dağı'na çıkmak için üçüncü denememde yine geri adım atan ben oldum. Yani Dedegöl 3- ben sıfır. Ama bu bir maç değil haliyle. Dağ orada ve ne zaman istersem tekrar gidebilirim.

Kaçmıyor ya :D
Kovada'da sonbahar çiçekleri

Dedegöl

Eğirdir Gölü

Dedegöl'de gün batımı

Dedegöl'de gün batımı

Dedegöl'de gün batımı

Kara Şimşek

Mola

Yörük pazarında zeytin tezgahları pek bi zengin

tandır


Bu keyifli haftasonunda Montis Trips & Expeditions'ın her türlü imkanını kullanmamızı sağlayan arkadaşlarımıza buradan tekrar teşekkürler :)

0 yorum: