1 Haziran 2017 Perşembe

Gito'dan kalanlar


Üzerinden çokça zamanın geçtiği, yazmaya fırsatımın olmadığı güzel zamanların hatırına yazılar...

Bu bloğumun asıl ortaya çıkış sebebi gezilerdi, özellikle aktarmak istediğimse, tek başıma ülkeler ve şehirler arasında mekik dokurken yaşadıklarım, tecrübelerim, diğer gezginlerin de işine yarayabilecek ve aynı zamanda bana o güzel günleri hatırlatacak notlardı.

Yılın yarısına doğru geliyoruz, yine hızlı geçen zamanın karşısında araya serpiştirilen gezilerle düşük vitese almaya çalışıyordum hayatı, onun koşma derdine inat. Yine bu çabayla Ocak ayında çıkmıştım Gito'ya, iki yıl önce de yaptığım gibi.
O zaman daha şanslıydık gerçi. Hava açısından özellikle tabii. Yoksa yine Gito, yine Serhan abi, yine dostluk, yine muhabbet doluydu. Hava fırtınalıydı çıktığımız gün, sonrasında da değişmediydi. Ancak çıkışta ciğerlerimde hissettiğim acı çokça canımı yakmıştı. İstanbul'da geçirdiğim üç günde ya bir virüs almıştım ya da ciğerlerimi fena üşütmüştüm ki yürüyüş esnasında her nefes alışımda ciğerlerimde inanılmaz bir acı hissediyordum.
Gito'ya çıkarken amacımız önce Meydan Köy'e kadar arabayla gidip oradan yürüyüşe başlamak idi.
Ancak çokça denememize rağmen yoldaki buzlanmadan dolayı oraya kadar bile çıkamadık. Çok kar vardı. Zaten önceki gün iki arkadaş zor geldiydi İstanbul'da yağan şiddetli kardan ötürü.

Biz de baktık olacak gibi değil, indik minibüsten, sırtlandık yüklerimizi ve çıkmaya başladık. Zaten ağır olan çantama bir büyük rakı ve iki de ekmek ekleyince daha da güzel oldu. Ciğerler yana yana çıktım. Belli bir yere kadar iz vardı ama bir noktadan sonra iz açmak da gerekti. O vakte kadar çenesi durmayan hatun kişi ise mevzu iz açmaya gelince bir arkadan arkadan geliverdi niyeyse!
Acı patlıcanı kırağı çalmaz deyip devam ettim ve klasik olduğu üzere eve ilk vardım. Ama vardığımda ciğerlerim artık kavruluyordu acıdan. O akşam ben öksürdüğümde herkes susuyordu.
Çıkan ses korkutucuydu. Sobanın yanındaki yerimi aldım tabii :) Sağolsun Arzum'da Tiger Balm varmış ondan verdi. Göğsüme sürüp, ekstra da sarıp sobanın yanında yatınca iki güne toparladı öksürüğüm. Artık insan gibi öksürebiliyorum. Sonraki gün zirveye çıkmak için içim gitmesine rağmen fırtınada pek yapamadım. Ancak üçyüz metre kadar yükselmiştim ki, göğsümün acısına geri döndüm ve sobanın yanındaki yerime geri kıvrıldım.Ertesi gün daha iyiydim, biraz oynayabildim karlar üzerinde :) Akşamları oynadığımız oyunlar, ettiğimiz muhabbetler... Ne de çok gülmüş eğlenmiştik.
Sonraki gün ise artık dönüş telaşı almıştı herkesi ve tek tek iptal olan İstanbul uçuşlarının bilgisi sıcak gelişme olarak paylaşılıyordu. Tek telaşsız olan bendim sanırım. Ertesi gün hava sonunda açtı :) Uğurlama güzelliği yaptı bize. Çamur içinde vardık Meydan Köy'e Uçuşlar o akşam olduğundan, hemen yola koyulduk. Benim uçağın da iptal olduğunu biliyordum ama havaalanına gidince bakarım diye çok telaş yapmamıştım. Netekim de öyle oldu. Alana vardığımda uçağımın iptal olduğu, başka uçak olmadığını en erken ertesi sabah uçağıyla gidebileceğimi söylediler, otelimi ayarlayıp trasnferimi yaptılar. Ohh miss gibi sıcak bir duş aldım ve güzel güzel yattım. Ertesi gün de kahvaltı sonrası transfer aracı geldi ve alana götürdü. uçuş hiç sorunsuz gerçekleşti. yani herşey yolundaydı. Bir geceliğine Trabzon'da misafir etmiş oldu Pegasus beni :D

Bir Gito kış macerası da böyle son buldu...
Burada teşekkürler Buklacanlar olan Okan ve Arzu'ya gidiyor tabii ki.

0 yorum: