Üzerinden çokça zamanın geçtiği, yazmaya fırsatımın olmadığı güzel zamanların hatırına yazılar...
Bu bloğumun asıl ortaya çıkış sebebi gezilerdi, özellikle aktarmak istediğimse, tek başıma ülkeler ve şehirler arasında mekik dokurken yaşadıklarım, tecrübelerim, diğer gezginlerin de işine yarayabilecek ve aynı zamanda bana o güzel günleri hatırlatacak notlardı.
O zaman daha şanslıydık gerçi. Hava açısından özellikle tabii. Yoksa yine Gito, yine Serhan abi, yine dostluk, yine muhabbet doluydu. Hava fırtınalıydı çıktığımız gün, sonrasında da değişmediydi. Ancak çıkışta ciğerlerimde hissettiğim acı çokça canımı yakmıştı. İstanbul'da geçirdiğim üç günde ya bir virüs almıştım ya da ciğerlerimi fena üşütmüştüm ki yürüyüş esnasında her nefes alışımda ciğerlerimde inanılmaz bir acı hissediyordum.
Gito'ya çıkarken amacımız önce Meydan Köy'e kadar arabayla gidip oradan yürüyüşe başlamak idi.
Ancak çokça denememize rağmen yoldaki buzlanmadan dolayı oraya kadar bile çıkamadık. Çok kar vardı. Zaten önceki gün iki arkadaş zor geldiydi İstanbul'da yağan şiddetli kardan ötürü.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz deyip devam ettim ve klasik olduğu üzere eve ilk vardım. Ama vardığımda ciğerlerim artık kavruluyordu acıdan. O akşam ben öksürdüğümde herkes susuyordu.
Çıkan ses korkutucuydu. Sobanın yanındaki yerimi aldım tabii :) Sağolsun Arzum'da Tiger Balm varmış ondan verdi. Göğsüme sürüp, ekstra da sarıp sobanın yanında yatınca iki güne toparladı öksürüğüm. Artık insan gibi öksürebiliyorum. Sonraki gün zirveye çıkmak için içim gitmesine rağmen fırtınada pek yapamadım. Ancak üçyüz metre kadar yükselmiştim ki, göğsümün acısına geri döndüm ve sobanın yanındaki yerime geri kıvrıldım.Ertesi gün daha iyiydim, biraz oynayabildim karlar üzerinde :) Akşamları oynadığımız oyunlar, ettiğimiz muhabbetler... Ne de çok gülmüş eğlenmiştik.
Bir Gito kış macerası da böyle son buldu...
Burada teşekkürler Buklacanlar olan Okan ve Arzu'ya gidiyor tabii ki.
0 yorum:
Yorum Gönder