28 Haziran 2014 Cumartesi

GBI Gün1 Budapeste - Komarom, 15Haziran

14 Haziran akşamı;

Bir önceki günün akşamı Buda ve Peşte turumuzu bitirip de buluşabildikten sonra, akşam bizimkilerin daha önce keşfettikleri Meksika restoranına gittik. Pek acı sever birisi değilim. Ama buradaki Death acısından bahsetmek lazım. Burak'ın gözler fışkıracak gibi olduydu bir çay kaşığından az miktarı mideye indirdiğinde. Ve Evren ise yine yapacağını yaptı ve yine şaşırttı bizi. Yedi yedi o ölüm acısından, sonra bir de utanmadan gidip bu şişeyi alabilir miyim diye restorandan istedi. En nihayetinde vermediler, o da almadı, bıraktı. Ama tabii mevzu Evren'in kaşıklar misali yediği o çılgın acı. Normal bir Jalepano biberinin 900 katı acı olduğu yazıyordu şişenin üzerinde. Varın siz düşünün yani nasıl bir acı olduğunu ve bizim genel itibariyle narin görünümlü Evrenimizin onu nasıl yediğini. Ufak denemeler yapan ya da yapmaya çalışanlar hızla uzaklaştılar, şişeden.


Yemek sonrasında gözlerden ılgıt ılgıt uyku akıyordu ama bir daha ne zaman BudaPeşte'yi akşam görürüz hadi biraz ışıklarını seyredelim diyen arkadaşlarımızı kırmadık, bir iki nehir ve gece fotoğrafı da biz çektik tabii ki. Sonra da geldiğimiz gibi metroya binip döndük. Hamza'nın polislere takılma macerası ise, gidişte miydi, dönüşte miydi hatırlamıyorum. Ama sonuçta geldiğimiz sayıda, döndük otelimize.
Yarın gün erken ağaracak. Bavulları ve kutuları otobüse yerleştireceğiz, biz ise bisikletlerle gideceğiz Vodafone Macaristan Genel Merkezi olan başlangıç noktamıza.

15 Haziran - Gün 1

Sabah aynı patırtı ve gürültüyle kalktık, kahvaltı yaptık (Fortuna otelde kahvaltı namına ne bulabilirsek işte :) bisikletleri indirdik, bavulları indirdik, kutuları çıkardık, fotoğraflar çekildik vs veee sonunda aracımız geldi ve eşyaları ona yerleştirerek, yolculadık. VOCH'e yolu o biliyordu, bu biliyordu derken, hatırlamıyorum kimin ama birinin peşine takıldık ve 10 dk sonra VOCH'e vardık. Bir girdik ki, ilk varan ekip biziz. Öyleki, bavul kamyonu hazır değil, kutu kamyonu henüz kutu almıyor vsvs. Biz de böyle olunca bisikletleri duvara dayayıp, fotoğraf, dinlenme vs zaman geçirdik. Yavaş yavaş takımlar gelmeye başladılar.

Her zamanki gibi en gürültücüleri Mısırlılardı tabii ki. Katarlı kardeşlerimizse, yakan formalarıyla pek bir havalı bir şekilde intikal ettiler, toplaşma alanına. Diğerlerinin hepsi sakin sakin giriş yaptı.
Bir süre sonra ortalık bayağı kalabalıklaşmış ve artık registration yani kayıtlarımız açılmıştı. Sıraya girip ismimizin karşısına imzamızı attık, malzeme paketimizi ve sonrasında da kahvaltı poşetimizi alarak, sahneyi sıradakilere bıraktık.
Arada acıkıldı, verilen poşetteki mamalar yendi, çalışan bir kafe bulundu, kahveler alındı, vee sonunda açılış seromonisi başladı. Arada bizimkiler bavul ve kutuları verme işini halletmişler sağolsunlar. VOCH CEO'sunun konuşmasını dinleyip bir iki foto aldıktan sonra başladı artık yolculuğumuz. Yihhuuuuu.....

Daha ilk 100.metrede tren raylarında Efe'nin hooop diye düşmesiyle bir anda nefesler tutuldu, neyse ki düştüğü hızda kalktı. Yüreğimiz hopladı ama olur böyle şeyler. Bisiklette bir doğru üzerinde gidiyorsunuz ve hareketinizin devamlılığı yine ve sadece tekerlerinizin dönmesine bakıyor. Yoksa, gümm. Yerdesiniz.

Neyse bu küçük şoku atlattıktan sonra ver elini Komarom. Başladı o heyecanla beklediğimiz yolculuk. Mümkün olduğunca hızlı bir şekilde şehirden çıkmak istiyoruz. Haklarını yemeyelim Macaristan bisiklet konusunda çok ileri ve çok medeni bir ülke imiş. Ama yine de şehirde sürmek çok keyifli değil. Hele 19 kişilik bir takımla gidiyorsanız, TIR gibi :D

Çok geçmeden kopmalar başladı zaten, yollarda çoook güzel olmaya başladı. Bu Macaristan ne güzel memleketmiş yaa. Hava da çok güzel. Tırım tırım gidiyoruz. Ara ara İbrahim kopuyor, lastik patlatıyormuş. Süper bir yokuş vardı, daha bismillah demeden karşıladı bizi. Oooooh nazar değmesin mavi boncuk'umla miss gibi çıktım yokusu. Burayı çıkarken İbrahim iki kere lastik patlatmış. Mustafamız teknik ekip olduğundan onunla kalıyor :) Çok organizeyiz ööle bööle değil.

Ben de grubun yazmanı. Yaz kızım....Yazıyorum abi :D

Bu arada Nisan koptu gitti, Soner'lerle. Efe ile İlhan'larla karşılaştık, yol kenarında çok şirin bir restoranın önünde. İlhan yemek yemek istemiş ama restoran kredi kartı ve euro kabul etmiyor bizdeyse Forint yok. Bende var biraz ama 8 kişiye yemek yedirecek kadar değil. Dolayısıyla biz de kahvaltıda yaptığımız çıkınlarımızı açıp yumuluyoruz bir güzel.

Biz bu restoranın önünde biri yer biri bakar misalı çıkınlarımızı yerken Mustafalar olay yerimize intikal ettiler. Vee bir iki kere daha lastik patlatmış İbrahim. Bugün kısmetli anlaşılan. Daha fazla yorum yapmayayım, zati dellenmişti geldiğinde hafiften.

Neyse onlar da biraz dinlendikten sonra hepberaber tekrar düştük yollara. Yollar da nasıl güzel nasıl güzel, dadından yenmiyor.  Artık köylere girmeye başladık. Şeker şeker yerlerden geçiyoruz. Bu sefer biz koptuk ama bu kopuş yine bir lastik vakası sonrası mı oldu bilemiyorum fakat yol kenarındaki çok şirin bir cafeye çöktük vee kendimize kahvelerimizi ısmarladık. neyseki bendeki forint'ler kahve almaya yetiyor. Yoksa, bu Macar ellerinde kahvesiz kalacağız :D

Sonra tekrar döküldük yola. Ama  arka lastik çok geçmeden yine havasını söndürdü. Artık lastik değiştirmekten ve hava basmaktan illahlah etmiş olan arkadaşımız çoook komik sürüşler yaptık. nasıl mı? Şöyle efenim. Patlayan lastik arkası olduğundan çıkışları pek çekemiyor ama inişlerde ağırlığı öne vermek için üst tüpe falan oturuyor pedalları kilitlemiyor ayaklar önce gidiyor vs. Ben de artık gülmekten kırılıyorum ama çaktırmadan.
En azından ben öyle sanıyorum.

Efenim neyse, en sonunda GBI pitstop'a vardık ve hemen lastikleri değiştirdik. Kravandan büyük pompa da bulunca ohh dedik. Ama biraz erken demişiz. Bu arada daha 40km yolumuz var ve akşam saat 16.30 olmuş durumda. Biz rekor sayıda ki patlamalarımızdan henüz kurtulduk ( mu acaba?)

Mola yerinde tamirimizi yaptıktan sonra, oturduk, dinlendik, sonra artık yola revan olalım dedik.
Dedik ama yol bize reva imiş. 10metre gittik gitmedik baktım geri dönüyoruz. Lastik yine inmiş.
Ve döndük, güzel güzel bisikletleri yardım aracına yerleştirdik, biz de minibüste yerimizi aldık ve 1 saat kadar sonra kamp yerine vardık.

Biz vardık hemen arkamızdan da sürerek gelenler vardı.

Çocuklar, İlhanlar vs herkes geldi. Ben duşun çekimine dayanamayıp hooop hızlıca paklanıverdim. Arada Ezgi ile beraber önce voucherlarımızı sonra, yemeğimizi aldık 11voucher'a. Haşlanmış patates üstü et. Miss gibi geldi bira ile. Nasıl da acıkmışım, gözüm dönmüş.

Bisiklet, Fahrad Engel'deki dostumuz Stefan'a bırakıldı. Stefan iç lastiği değiştirmiş. Bisikletleri yerine koyduktan sonra artık otele gidebilirdik.
Evet bugün lüks takılıyoruz otelde kalıyoruz. Bow Garden. Ama enteresan olan, kamp Komarom-Macaristan'da, otel ise Slovakya'da. Ya işte böyle enteresan. Avrupa'da sınır olmayınca tabii. 2 km yakında diye ayarladığımız otel diğer ülkedeymiş haberimiz yok. Olduğu yerin adı da Komaro!

Kimimiz taksiyle, kimimiz bisikletle, Ninja Turtles ise yürüyerek gitmeye karar verdi. Eküriler pek memnun değilmiş gibi göründüler ama yapcak bişi yok başladık yürümeye. Sınır olan köprüyü geçmeye başladığımızda güneş batışının son kızıllıklarını yaşıyordu gökyüzü. Utanmış da kızarmış gibi. Sonra yavaş yavaş morluklardan karanlığa doğru ilerledi, biz de Slovakya'ya vardıkça.

Bizimkiler Villa Centro'da kalıyorlar, Bow Garden'da değil. Önce onları bıraktık, sonra Bow Garden'a beni. Vee sineklere teslim olduk!

Bow Garden beklentilerimizin çoook çok ötesinde bir yer çıktı. Çok güzel bir bahçesi var. Dışardan girdiğinizde o kapıdan geçince böyle birşeyle karşılaşmayı hiç beklemiyorsunuz. Hele Fortuna'dan sonra hiç beklemiyorsunuz :) Ezgi'yi gördüğümde, bahçeden falan bahsetti, aa ne güzel dedim, mutlandım valla. Bugünün maceralarından sonra iyi gelir böyle bir muhabbet.
Bir de akşamleyin süslenmiş püslenmiş idi renkli ışıklarıyla bahçe. Belki ondandır o kadar güzel görünmesi. Sanki bahcede az sonra kına gecesi yapılacak gibiydi ortalık. Vee tabii ki ne yapılır,bir bira ısmarlanır, İlhan, Mustafa, Dursun vs hepsi Qatar'lı çocuğun düşüşünü anlatıyorlar. Oyy videoyu seyredince içim kalktı. Ezgi'nin de zaten epey uykusu vardı ve biz olay mahalinden odamıza doğru jet hızıyla aktık ve yumuşacık güzelim yataklarımıza girdik.

Biz bu kadar hızlıyken sivrisinekler de o kadar hızlıymış. O kısa aralıkta o kadar çok yerimden yemişler ki ve bir de sol gözümden.
Gece yarısı gözümün ağrısıyla uyandım ve bir tuvalete gittim bakayım diye. Bir de ne göreyim, benim sol göz olmuş davul. Henüz kırığımın tam iyileşmemiş olması ve vişne ağacına daldıktan sonra Engin'e dalmamak için sağa düştüğümden kafayı sarstım ve ondan şişti diye çok tırstım.
Çok kafaya takmamaya çalışıyorum, sabah kalktığımda herşey geçmiş olur belki.

Ümit yiğidin ekmeği, ye memed ye!

Bugünkü yolumuzu gösteren broşürümüz..









Bu da Endo kayıtlarımız. Hergün endo açmadım, ama bugün gittiğimiz yolun var. Yarın yok. Arada başka uygulamaları da test ediyorum haliyle. Endo biraz yetersiz gelmeye başladı.



0 yorum: