14 Haziran akşamı;
Yemek sonrasında gözlerden ılgıt ılgıt uyku akıyordu ama bir daha ne zaman BudaPeşte'yi akşam görürüz hadi biraz ışıklarını seyredelim diyen arkadaşlarımızı kırmadık, bir iki nehir ve gece fotoğrafı da biz çektik tabii ki. Sonra da geldiğimiz gibi metroya binip döndük. Hamza'nın polislere takılma macerası ise, gidişte miydi, dönüşte miydi hatırlamıyorum. Ama sonuçta geldiğimiz sayıda, döndük otelimize.
Yarın gün erken ağaracak. Bavulları ve kutuları otobüse yerleştireceğiz, biz ise bisikletlerle gideceğiz Vodafone Macaristan Genel Merkezi olan başlangıç noktamıza.
15 Haziran - Gün 1
Her zamanki gibi en gürültücüleri Mısırlılardı tabii ki. Katarlı kardeşlerimizse, yakan formalarıyla pek bir havalı bir şekilde intikal ettiler, toplaşma alanına. Diğerlerinin hepsi sakin sakin giriş yaptı.
Bir süre sonra ortalık bayağı kalabalıklaşmış ve artık registration yani kayıtlarımız açılmıştı. Sıraya girip ismimizin karşısına imzamızı attık, malzeme paketimizi ve sonrasında da kahvaltı poşetimizi alarak, sahneyi sıradakilere bıraktık.
Arada acıkıldı, verilen poşetteki mamalar yendi, çalışan bir kafe bulundu, kahveler alındı, vee sonunda açılış seromonisi başladı. Arada bizimkiler bavul ve kutuları verme işini halletmişler sağolsunlar. VOCH CEO'sunun konuşmasını dinleyip bir iki foto aldıktan sonra başladı artık yolculuğumuz. Yihhuuuuu.....
Daha ilk 100.metrede tren raylarında Efe'nin hooop diye düşmesiyle bir anda nefesler tutuldu, neyse ki düştüğü hızda kalktı. Yüreğimiz hopladı ama olur böyle şeyler. Bisiklette bir doğru üzerinde gidiyorsunuz ve hareketinizin devamlılığı yine ve sadece tekerlerinizin dönmesine bakıyor. Yoksa, gümm. Yerdesiniz.
Çok geçmeden kopmalar başladı zaten, yollarda çoook güzel olmaya başladı. Bu Macaristan ne güzel memleketmiş yaa. Hava da çok güzel. Tırım tırım gidiyoruz. Ara ara İbrahim kopuyor, lastik patlatıyormuş. Süper bir yokuş vardı, daha bismillah demeden karşıladı bizi. Oooooh nazar değmesin mavi boncuk'umla miss gibi çıktım yokusu. Burayı çıkarken İbrahim iki kere lastik patlatmış. Mustafamız teknik ekip olduğundan onunla kalıyor :) Çok organizeyiz ööle bööle değil.
Ben de grubun yazmanı. Yaz kızım....Yazıyorum abi :D
Biz bu restoranın önünde biri yer biri bakar misalı çıkınlarımızı yerken Mustafalar olay yerimize intikal ettiler. Vee bir iki kere daha lastik patlatmış İbrahim. Bugün kısmetli anlaşılan. Daha fazla yorum yapmayayım, zati dellenmişti geldiğinde hafiften.
En azından ben öyle sanıyorum.
Efenim neyse, en sonunda GBI pitstop'a vardık ve hemen lastikleri değiştirdik. Kravandan büyük pompa da bulunca ohh dedik. Ama biraz erken demişiz. Bu arada daha 40km yolumuz var ve akşam saat 16.30 olmuş durumda. Biz rekor sayıda ki patlamalarımızdan henüz kurtulduk ( mu acaba?)
Dedik ama yol bize reva imiş. 10metre gittik gitmedik baktım geri dönüyoruz. Lastik yine inmiş.
Ve döndük, güzel güzel bisikletleri yardım aracına yerleştirdik, biz de minibüste yerimizi aldık ve 1 saat kadar sonra kamp yerine vardık.
Biz vardık hemen arkamızdan da sürerek gelenler vardı.
Çocuklar, İlhanlar vs herkes geldi. Ben duşun çekimine dayanamayıp hooop hızlıca paklanıverdim. Arada Ezgi ile beraber önce voucherlarımızı sonra, yemeğimizi aldık 11voucher'a. Haşlanmış patates üstü et. Miss gibi geldi bira ile. Nasıl da acıkmışım, gözüm dönmüş.
Evet bugün lüks takılıyoruz otelde kalıyoruz. Bow Garden. Ama enteresan olan, kamp Komarom-Macaristan'da, otel ise Slovakya'da. Ya işte böyle enteresan. Avrupa'da sınır olmayınca tabii. 2 km yakında diye ayarladığımız otel diğer ülkedeymiş haberimiz yok. Olduğu yerin adı da Komaro!
Bizimkiler Villa Centro'da kalıyorlar, Bow Garden'da değil. Önce onları bıraktık, sonra Bow Garden'a beni. Vee sineklere teslim olduk!
Bow Garden beklentilerimizin çoook çok ötesinde bir yer çıktı. Çok güzel bir bahçesi var. Dışardan girdiğinizde o kapıdan geçince böyle birşeyle karşılaşmayı hiç beklemiyorsunuz. Hele Fortuna'dan sonra hiç beklemiyorsunuz :) Ezgi'yi gördüğümde, bahçeden falan bahsetti, aa ne güzel dedim, mutlandım valla. Bugünün maceralarından sonra iyi gelir böyle bir muhabbet.
Biz bu kadar hızlıyken sivrisinekler de o kadar hızlıymış. O kısa aralıkta o kadar çok yerimden yemişler ki ve bir de sol gözümden.
Gece yarısı gözümün ağrısıyla uyandım ve bir tuvalete gittim bakayım diye. Bir de ne göreyim, benim sol göz olmuş davul. Henüz kırığımın tam iyileşmemiş olması ve vişne ağacına daldıktan sonra Engin'e dalmamak için sağa düştüğümden kafayı sarstım ve ondan şişti diye çok tırstım.
Çok kafaya takmamaya çalışıyorum, sabah kalktığımda herşey geçmiş olur belki.
Ümit yiğidin ekmeği, ye memed ye!
Bugünkü yolumuzu gösteren broşürümüz..
Bu da Endo kayıtlarımız. Hergün endo açmadım, ama bugün gittiğimiz yolun var. Yarın yok. Arada başka uygulamaları da test ediyorum haliyle. Endo biraz yetersiz gelmeye başladı.
0 yorum:
Yorum Gönder