29 Haziran 2014 Pazar

GBI Gun2 - Komarom - Bratislava, 16 Haz

16 Haziran Pazartesi,

Broşür - önyüz
Broşür - arkayüz
Bugun Pazartesi. Birçoklarınız sabah erkenden kalkıp iş yoluna düştü. Ben bu zinciri kıralı bir buçuk yıl kadar oldu. Şimdi de artık gönüllü olarak GBI(Global Biking Initiative)'de Düşler Akademisi yararına gidiyorum bu yolları aynı diğer 18 kişi gibi.

İşte 7 gün sürecek turumuzun ikinci günündeyiz ve bugünkü yolumuz bizi Komarom'dan Bratislava'ya götürecek. Hergün çeşitli tür maceralar yaşayacağımızı bildiğimden 'bugün ne bekliyor acaba' diye merak etmekten kendimi alamıyorum. Bu yolculuk sadece bir bisikletle alınan yol değil aslında. Herkes başka tür bir yolculuğa çıkıyor bu GBI'larda. Öncelikle kendi kendinize meydan okuyorsunuz. Bu tura ilk katılan hiç kimsenin, o ana kadar 1 hafta kesintisiz olarak, günde 100km'leri aşan mesafelerde bisiklet sürmüşlüğü yok. Benim de ilk maceram 2011 yılında yaptığımız Çanakkale - İzmir maceramızdı. Hatta bizim gruptaki üç kişi hariç bir çoğumuz için ilk uzun turdu o hep beraber yaptığımız. O turun keyfi hiçbir şey de yok. Hiçbir zaman da olmayacak sanırım. İlk olmasından, herkesin eşit derecede acemiliğinden ve Tigin'in ve adını hatırlayamadığım şoförümüzün hayatımıza neşe katan acemiliği ve iyiliğinden ötürü sanırım. Tigin kendini parçalamıştı :) Hala anlatıp çokça güldüğümüz maceralarla dolu bu tur. özellikle Eski-Yeni Foça kısmı evlere şenlik.
Onu yazmamışım ama buradan sözüm olsun bir ara özet de olsa onu yazacağım. Silinsin istemiyorum, her ne kadar her zaman hatırlanacak olsa da. Detaylar daha fazla uçmasın.


Dönelim bugüne. 16 Haziran Pazartesi günü sabahı gözümüzü Slovakya'nın Komarno kentindeki Bow Garden Hotel'de açtık. Bizimkileri delilercesine övdükleri kahvaltıdan geriye pek birşey kalmamıştı ve gittiğimde ne yazık ki. Özellikle o çikolatalı kruvasanların bitmesine üzüldüm :( Neyse biz de bulduk birşeyler ve yedik. ama tabii benim gözün şişi falan inmemiş. Tam tersi tombik tombik duruyor. Hafif yanıyor ama kaşıntı vs yok neyse ki.
Dikkate aldığım kaynaklardan gözüm için gelen yorum sinek ısırığı şeklindeydi. Mantıklıydı ama hiç şimdiye kadar gözümden sivri yememişti. Demek ki her şeyin bir ilki varmış dedik ve kahvaltıdan bulabildiklerimizi de yanımıza çıkın olarak koyup, taksiye binerek ulaştık kamp yerine.
Fakat o kadar kalabalıkta hır gür şeklinde hareket ederken bazen istenmeyen durumlar da oluşmuyor değil. Biz hepimiz taksiye bindik ama meğersem Ezgi henüz oteldeymiş. Fatura almayı beklerken orada kalmış. Kamp yerinde İlhan söylediğinde öğrendim ama yapacak birşey yok. O da bir süre sonra taksiyle ulaşmış oldu kamp yerine neyseki :) Mesafeniz sadece 3 km arabayla neyseki.

Rotanın ikinci yarısı :)
Bugün yolumuz düz, hatta neredeyse dümdüz sayılır. Dün 1000 küsür metre çıkısımız vardı ama bugün sadece 300metre, yani çıkış yok diyebiliriz. 115 km'de 300m için :D
kamp yerini eşyalarımızı teslim ettikten sonra başladık sürüşe.
Bugünkü rotamız hep Tuna Nehri boyunca. Zaten turun genel özelliği Tuna'nın hep civarlarında olması.

Pitstop 65.kmlerde Gabcikovo diye bir yerde olacak Slovakya'da. Sadece 2 km sonra Macaristan'dan çıkıp Slovakya sınırlarına giriyoruz. Hava yine çok güzel. Keyifli bir tur olacak belli.

Keyifli olacak diye düşünüyorduk ama Slovakya'ya girdiğimiz andan itibaren köprünün altına indik veee süper bir mıcırın içine girdik. Öyle böyle değil. Bırakın bisikletle gitmeyi yürümek bile imkansız kalıyor.
Ve tabii ki aldım Mavi Boncuk'u elime yürüyorum. Ninja Turtles olarak bugün diğerlerinden erken çıkmıştık yola ama yol böyle olunca, onlar geldiler ve geçtiler. Zaten hemen sonrasında uzun bile olsa anayola çıkmışlar. Ki zaten biz de öyle yaptık ve ilk kaçabileceğimiz noktada kaçtık hemen. Vurduk ana yola. ama anayol dediysem üç şeritli yol beklemeyin. Tek şerit gidiş, tek şerit geliş bir yol. Ama yol kalitesi muhteşem, Slovakların haklarını yemeyelim. Biz ne yollar gördük Belçika'da :D Ondan sonra bunlar bal dök yala.
Bugün Mete de bizimle. Ana yola çıktık amaa tabii lastik patlaması vukuatı bize hoşgeldin dedi. İbrahim'in bisiklete nazar değdi diyorum artık. O mıcırdan sonra garip değil gerçi ama ilk defa bisiklet lastığının fısss diye sesli bir şekilde patladığını duydum. Neyse geçtik yol kenarına, yamadık tekrar taktık ve bastık yola.
Bizimkilerle ilerde buluştuk. Biraz fikir dayanışması yaptık ve Mete orijinal yolu kontrole gitti. Sonra 20dk geçti geçmedi döndü. Yol aynı kötülüğüyle devammış. Biz de o zaman anayola devam dedik. Bu yol rotamızı 20km falan uzatıyor ama olsun. nedir en fazla 1,5 saat yapar. Hiç değilse miss gibi sürüyoruz.
Ara ara acıkan Nisancanımız sayesinde yemek molaları veriyoruz. Dün Komarno'da dönerci gördüydük akşam ama henüz tok idik ve yememiştik fakat bizimkinin aklı orada kalmış. Tek istediği kebapmış şu anda. Tamam lan diyorum sana bulacam bir kebapçı.

Yollar uzar gider...
Bir ara gps'imizin bizi Bratislava'ya götürmek istemesi üzerine değişik köylere saptık sonra geri çıktık ve tekrar aynı yola girdik. Sonra iphone haritası ile gidelim dedik Gabcikovo'ya. ama oraya gitmeden önce yemek molası vermemiz lazım. Yoksa bu dünya tatlısı aç kurdum, bizi yer :D Önümüzde Calovo diye büyük kente benzeyen bir yer var haritadan baktığıma göre. Oraya gelince yer seçmem için ben geçiriliyorum öne. Ve daha 200m gitmiştik ki solda bir dönerci gördüm. Ahanda buradaymış dedim. Biizn Nisan valla sevilen kulmuş dedik. Ve hooop hep beraber daldık. İçeri girip siparişlerimizi verdik. Efe ve Nisan XXL Döner istediler. Gelen tepsiye inanamazdınız. Tabak değil tepsi. Koccaman hem de. Patates kızartması yatağının üztünde koccaman bir burger salata sos vs kocaman bir şey. Ve bizimkiler afiyetle mideye indirdiler. Ben mozzerellalı salata istemeye çalışmıştım ama ölmüş salata malzemelrinin üstünde beyaz peynir dökülmüş birşey geldi. Pek yenemedi tabii. Neyse tost istemeyi başarınca sorun olmadı. Zaten çok aç hissetmiyorum. Zaten sandviçlerimi yapmamın sebebi aslında bizim Efe ve Nisan. Yeter ki onlar acıktık dediklerinde yanımda yiyecek birşeyler olsun.

Mideleri şişirdikten sonra Gabcikovo'daki pitstop'umuza ermek üzere tekrar yola revan oluyoruz. Arada Nisan suyunun bittiğini söylüyor. Yolda gördüğümüz bir kafeye gönderiyoruz onu ve bekliyoruz acaba napıcak diye :) Ama suyunu doldurmuş bir şekilde 10dk geçmeden katılıyor bize. Vaaay süpersin bebeğim :D
Sonra artık durmadan varıyoruz Gabcikovo'ya. GBI çadırları uzaktan bile görünecek şekilde düz buralar. Yollar çok keyifli, hava çok güzel. Çok keyif alıyoruz bu yolculuktan. hele karınlar da tok olunca zaten değmeyin keyflere.
Pitstop'a vardığımız anda önce bir muz indirdik mideye. magnezyumdur iyidir muz. Yoğun aktivitelerde yenmesi gereken bir meyvemizdir kendileri. Biz de her bulduğumuzda tüketiyoruz.
Arada ayakta Mısır'lı ekibin nadide düzgün adamlarından Ahmed(El Sayed) ile konuşuyoruz. Türkiye'de GBI yapın deyip duruyor. Ben de mevcutta bir sürü tur olduğundan bahsediyorum ve Mayıs'ta katıldığım Gökova Bisiklet Turu'ndan bahsediyorum.

nehir kenarı yolu, mükemmel...
Sonra bir ara bizim İlhan'ların sesi geliyor, çok takılmadan hemen uzayıveriyorlar. Onları tutana aşkolsun. Bugün yolu erken bitirip Bratislava gezmek istiyorlar.
Bir süre sonra biz de artık toparlanıp yolumuzun diğer yarısını gitmek üzere yola çıkıyoruz.
Yola çıktıktan bir 10km sonra nehrin kenarında giden bir yol olduğunu keşfediyoruz. Burası tarifi mümkün olmayan bir yol. Şöyle düşünün sağınızda Tuna Nehri, solunuzda ormanlık alan. Hava 23derece falan. Tatlı bir esinti var. Bu yola çıkmadan önce bir kaç dk çimenlerde uzandım ve hafif uyukladım denebilir. Sonra yolu da görünce bana bir haller oldu. Çılgın gibi gitmek istiyorum. Grubun önüne geçtim deli gibi çeviriyorum ve hep içimden 'yol, ne olursun bitmeeee!!!'  diyorum.
Efe de keyiften çıldırdı :D
İnsan yolda bir çeşit evrim geçiriyor sanırım. an itibariyle yorulmuş olmam gerekiyordu halbuki.

Böyle diye diye bir de bakıyoruz ki artık Bratislava'ya girmişiz. Sonra kaptanımız geçiyor öne ve garmin yardımıyla bizi götürüyor bitiş noktasına.

Bundan sonrası ayrı macera zaten. Gittik baktık ki bavul kamyonu yok ortalarda. Bir saate kadar bekleştik halen yok. Ne zaman geleceğine dair tahmin yok! Bugün hostelde kalacağız ama bizim kalacağımız hostel değişmiş. Biz 450m ötede başka bir yerde kalacakmışız. Bugün hosteller GBI'dan.
Bekle bekle nereye kadar...
Sonra baktık beklemenin alemi yok. Gidelim bari hostelimizi bulalım dedik. Arada Çağatay ya da Erdinç'e denk geldik. Onlar hostelimizi bulmuş yerleşmişler. Ezgi de mesaj attı, bizim hostel Mansard, hatta oda numaramız şu diye ama bana o an çok birşey ifade etmemişti. Neyse Erdiç'in tarifiyle hosteli gittik bulduk. Süper şeker ve terrrrtemiz bir yer. Bayanların odasını bulduk eşyalarım yok ama yerleştim. En azından kendime altı tane yatak içinnden yatak seçtim. Bütün her yer İkea'dan fışkırmış gibi ama her yer. Mutfak, oturma odası, yatak odaları, banyo, wc vs heryer yani.

Sonuç olarak Mansard Hostel'deyiz, bisikletlerimizi yerleştirdik ama bavullar ve bavul kamyonu ortada yok ve biz bisiklet tayt, forması ve ayakkabıları ile pek çekici ve kirliyiz :D

Ha bu arada burada herkesin adı mı Atila olur. Bugün tanıştığım üç erkeğin ismi Atila idi, hosteldeki çocuk da dahil.

Bizim İlhan'lar çok aç olduklarından bavulları beklemeyip yemeğe gitmişler. O kıyafetlerle gitmiş oturmuşlar :) Naapsınlar. Biz başladık beklemeye. Ben oturma odasında yayılırken uyuyakalmışım.
Sonra haydi bavullar geldi diye bir laf duyduk. O seksi bisiklet kıyafetlerimizle Bratislava'nın en işlek caddesinde akşam yemek saati yürüyerek gittik ve bavullarımızla daha gürültülü olarak döndük.

Bratislava
Bratislava
Ve hemen duş ve yemek için kaçış. Yemeyen bir biz kalmışız zaten. Bugün Nisan ve Efe McDonald's yemek istemişler. Hayırrrr dedim ben. Hostelin hemen altındaki restoranda ahtapotları görmüşken Mc yiyemem yemem. Neyse duştan sonra uykuya direnerek kendimizi Bratislava sokaklarına vurduk. Çoook güzel bir kentmiş burası. utlaka gelinip görülmesi ve gezilmesi lazım. ama bir kaç saat değil, bir kaç gün olmalı bu. Umarım bir gün olacak. Ve bambaşka türlü olmasını istiyorum o günün. Dileğim umarım duyulmuştur....

Akşam Bratislava'nın o ılık havasında, güzel ve çok keyifli bir yürüyüş yaptık. Yürüyüşün amacı biraz da acıkabilmek. Henüz aç hissetmiyorum. Sonra o restoranlarla dolu, şenlikli sokaklardan birisine girdik. Bir tanesinin menüsünde öyle bir şey varki kayıtsız kalamadım. Bir deniz ürünleri tanağı. Jumbo karidesler, istakoz, kalamar, ahtapot, midye, sepia vs vs. Muhteşem ötesi. Hazırlanıp geldiğinde de aynı güzellikteydi. Ve çok güzel bir beyaz şarap eşlik etti bu güzelliklere, daha da tatlandırdı lezzetlendirdi herşeyi. Ve daha döndü başlar.
Bratislava
Kısa bir sürede bitirdik yemeği. Parmaklar yalandı yalandı duruldu. Her şey çok güzeldi.

Bugüne dair yazacaklarım, yazabileceklerim bu kadar.





Bir dilek tut, belki bir gün gerçek olur.

0 yorum: