13 Aralık 2019 Cuma

Tayland'da ikinci, Tai Chi'de birinci gün

9 Aralık Pazartesi
Dün akşam Martin'le yeşil çay içip ertesi gün ne yapalım diye konuşmuştuk. Yaklaşık iki gündür hiç uyumadım çünkü. Sabah 8'de buluşalım diye anlaştık. Benim evin önündeki teras gibi olan alanda yapacağız çalışmalarımızı.
Gece pek uyuyamadım. Çoook soğuktu ve iki tane, ince battaniyemtırak şeyler yetmedi. Yanımda ne varsa giyindim ama uyumak çok zordu. Bir de yatmaya gittiğimde bizde saat daha 8'di, nereye uyuyorsun. Kalkmak da bayağı zor oldu 7.45 bizim 3.45 imiz oluyor çünkü bu seferde :)

evim
Neyse sabah bir çay içip (tabii ki yeşil. Nasıl unuttum ben çay almayı yanıma :() Başladık ısınma hareketleri ile. Belleri kıvırmalar, boyunları esnetmeler, belleri esnetmeler falan ama hiçbiri aşırı değil. Tüm hareketler mini mini, yavaş yavaş. Öyle acılı ağrılı bişi yok. Olmaması da lazımmış.
Sonra ısınmalar bitti. Bir nefeslendik sonra gelsindi Qigong. Aahahaha bu tam benim işimmiş. Şahane bişi. Her şey çok yavaş ve nefes kontrollü. Aşırılı değil, zorlamalı değil, doğal hallerinde. Ama çok iyi geliyor. Herkese her sabah yaptırmak lazım bence bunu :) Hareket serisini hatırlamak zor olabilir, o da zamanla olur. Bir gün kendimi yaparken kaydeder ve koyarım :)
Fakat Qigong değişik bişi o formda durmak sanki çok doğalmış gibi görünüyor ama zor. Bacaklarım şişti kaldı. Tabii doğru yapması da kolay değil. Dışardan baktığından, ne var ya bunda dersin. Haklısın da ama sen yaptığında bir sürü yanlış oluyor. Bunları düzeltmesi vs iş. Tabii önce yanlışı anlamak mesele, senkronizasyonsa apayrı bir mesele. Meğersem bir ko sağa düşerken diğerini sola düşürmek harbi işmiş :) Kol kaslarım, omuz kaslarım yanıyor tabii bunları tekrar tekrar yaparken. Yandım anam yandım yani. Ama hocam Alman acıması yok, yola devam.
Merak edenler için olduğum yerin Here&Now ın linkini koyuyorum buraya. Isınmanın değil ama Qigong ve Tai Chi videoları var orada, seyredebilirsiniz.
Benim kollar bacaklar yandıktan sonra, saat artık olmuştu 10.30.

Burada kahvaltı tam bir muamma. Benim için tabii. Çünkü Martin kahvaltı yapan bir insan değil. Meyveli yoğurt ve meyve ile idare ediyor sadece akşam yemeği yiyor. Thai arkadaşlar da normal akşam ne yiyorlarsa onu yiyorlmış falan. Martin bana onlarla yiyebileceğimi söyledi ama tofu, tavuk, pilav falan sabah sabah ben yiyemem ki. Meyveyle de yapamam. Neyse ki gelmeden Migros'tan peynir ve zeytin alıp çantama atmıştım, resmen hayat kurtardı. Siyah çay yok ama olsun. Peynir ve zeytin var ya :) Ron da (Martin'in karısı) benim için ekmek yapacak böylece anlaştık. Ben de yeşil çaylı kahvaltımı yapacağım. Biz dersi bitirdikten sonra söyledi Martin, Ron ekmeği pişiriyordu, hazırdır belki diye. Yuppii diyerek onla beraber yukarı çıktım. Evet Ron pişirmişti ama ekmek pişmemişti. İçi halen hamurdu, tekrar koyduk fırına ve yarım saat daha pişirdi. Sonra oldu. Birazda domates vs alıp ekmeğimle evime indim ve kendime peynirli zeytinli kahvaltımı hazırladım. Oh miss gibi oldum :)

Eveeet buradaki asıl konulardan birine gelelim, SICAK SU YOK. Hiç mi yok, hiç yok. :) Harbiden hiç mi yok diye sordum. Hiç yokmuş. Ondan ötürü buraya varır varmaz saat kaç olursa olsun bir duş alır rahatlarım hayalimi gerçekleştiremedim. Çünki gece çılgın gibi rüzgar esiyor ve su çok soğuk, evin her yeri de rüzgar alsın diye açık yapılmış. Bu serin hava burada çok çok ender bir durummuş Çok uzun zamandır yağmur yağmıyor ve Aralık kış ayıymış. Ama gündüz 30 dereceymiş. Evet gündüz ısındı ama öyle de yakmadı yani. Ayrıca durmayan bir kuzey rüzgarı ben sürekli bir polarla. Zaten bir tane getirmiştim üstümde forma gibi oldu.

Hani şu konfor alanı denen şey var ya. Buyrun ondan yakın burada, gece çatınızda koşturan hayvanların ne olduğunu merak ederken :) 
Ben evde yanlız kalıyorum. Martin'lerin evi yukarda. Bağırsam duyulmaz yani. Aama bağıracak bir şey yok merak etmeyin. Kamp yapmaya alışkın biri olduğumdan pek takılmıyorum gece gelen seslere. Daha çok önümdeki karanlığa bakarak. Yazıyorum okuyorum, dansediyorum. Terasımda taraçamda :) Kimseler yok, müziği istediğim kadar açıyorum. Hayvanlar da kusura bakmasınlar, biraz da onlar bana katlansınlar. Bütün gece ben onları dinliyorum. Aslında pek dinlemiyorum. Kulak tıkaçlarımı takıp yatıyorum :)

Kahvaltıdan nerelere geldim. Yazacak çok şey var, hem de çok. Afrika'da da böyle olmuştu, yanlız olunca, konuşamayınca yazıp yazıp durmuştum.

İlk banyo maceramı anlatayım. Martin, Thai arkadaşların genellikle öğleden sonra yıkandıklarını çünkü suyun ılık olduğunu söylemişti. Suyu kontrol ettim, bu rüzgarda benim için yeterince ılık değil. Ne yapayım koydum kettle'a çeşmeden su. Canım kettle, buradaki en sevdiğim alet :) Üç kere su ısıtıp koyduğumda yeter gari dedim. Banyodaki suyla da ılıtınca yetti zati. Neyseki hava halen sıcak. Zaten bir saat sonra da bugünkü ikinci dersimiz var. Isınmak kelimemi, bacaklarım yanayoo.

Bugün ikinci derste yien ısınma ve Qigong yaptık, Tai Chi yapmadık. Onu yarına sakladık. Aslında benim uykusuzluğum ve yorgunluğumdan ötürü. Ama zati Qigong denen şey tai chi'deki bir sürü hareketin çoook yavaaaş hali. Ders bitince de beraber yukarıda Martin ve Ron'un evine çıktık. Asıl mutfak orada. Pişirme taşırma işleri orada oluyor. Ron, becerikli bir aşçı. Bize haşlanmış pirinç üzerinde,sebzeler ve acı biberle kavrulmuş tofu, onun üzerinde de bir tane yağda pişirilmiş yumurta konmuş bir tabak getirdi. Ha bir de salatalık var kenarda, soyulmuş ve doğranmış. Neyseki tofu mini mini doğranmış da pek tadını almıyorsunuz. Ben köri, tofu ve kişnişi eve sokmayan biriyim. Kişnişe asla diyen, köriye, öleceksem azcık yiyim bari diyen, tofuya da kaçınılmazsa zevk almaya bak diyen biriyim. Şimdi bu ve bundan sonraki akşam yemeklerindeki olayları seyredin.
KİŞNİŞLİ KÖRİLİ TOFU. Arasam bulamam. Şaka değil. Gerçekten ikinci gün akşam yemekte bu vardı. Hayat bazen benle öyle bir dalga geçiyor ki, ben espriyi anlayana kadar, soğuyor :(
Bu arada yemeği yerde, bağdaş kurarak yiyorsunuz. Benim bacaklar taş gibi olduğundan bu ara oturduğum yerden kalkamıyorum. Bağdaş kurarken zor oluyor, kurduktan sonra da çözemiyorum.
Neyse iki kat halde yemek yemeyi de öğrendim. İnsan her şeyi öğreniyor.
Burada güzel olan, Taylarla beraber onlar gibi yaşıyor olmak. Onlar gibi oturuyor, yiyor, içiyor, yıkanıyor ve uyuyorum. Yemeklerde biraz sıkıntı çektiğim doğrudur. Arada yaptıkları bir şey var içine ne koyuyorlar bilmiyorum ama dayanılmaz ekşi, garip, fena bir kokusu var. Onlar yukarıda pişirken ben aşağıda fenalık geçirebiliyorum. Vay be, Tai Chi eğitimi nelere kadirmiş. Bir anda kendimi nerelerde neler yaparken buldum. Pişman mıyım, asla. Sadece alışmaya çalışıyorum.

Blogu yazarken önce Open Office Writer'da yazıyorum, sonra interneti Martin'den alıyorum veya ben yukarı çıkıyorum ve sonra fotoları ekleyip öyle gönderebiliyorum. Dolayısıyla bazen yazıyorum ve yayınlayana kadar vakit geçiyor.

yukardan inerken evim
Akşam yemekten sonra götürdüğüm Türk Kahvesinden yaptım, içtik Martin'le. Tabii cezve olmadığından, küçük bir tencerede yaptım kahveyi ve haliyle büyük cam kupalarda içtik. Siyah çay ve herhangi bir kahve türü olmadığından, iyi ki getirmişim bu kahveyi dedim yine. Aslında bayağısağlıklıyaşıyoruz.com :) İstemeden de olsa :D 
Kahveden sonra çok geçirmeden kendi evime döndüm kafa fenerimle. Bu arada Martin'lerin bir köpeği var ve bana her daim havlayıp duruyor manyak hayvan. Neyse ister istemez alışacağız birbirimize. Burada daha vaktim var.

Eve geldikten sonra okumaya çalışırken gözlerimi açık tutmakta çok zorlandım. Sonra cibi
nliğimi yatağın kenarlarına sıkıştırıp (ilk gün yapmadımdı, bilmiyordum, içerdeki sivri ile geceyarısına kadar uğraştım) kulak tıkaçlarımı da iyice takıp yattım. Dediğim gibi gece yarısı tavanda koşturanlar, ötenler bağıranlar, şenlik yeri gibi ortalık. Bir şey duymayınca da miss gibi uyumuşum.

0 yorum: