29 Aralık 2009 Salı

Emin Igus, sen ne guzel soylersin

3 gunluk Istanbul ziyaretime bir Emin Igus konseri sigdirdim ya, daha kendime nasil bir hediye verebilirdim acaba.
Bilenler bilir kendilerini cok severim, kisiligiyle, durusuyla, hayran oldugum nadide insanlardandir. O'nun sesinden turkuler dinlemek insanin ruhunu arindiriyor. Her dinletisinden ciktigimda yuzume yapismis bir gulumseme kaliyor geriye.

Sen hep ol, sen hep soyle...

22 Aralık 2009 Salı

Bir Barcelona gordum galiba...

Bir Barcelona gecti aradan. Bir Barcelona gecti hayattan. Barcelona ve Gaudi.
Cumartesi sabah gidip Pazartesi sabah dondum. Gunesinden, sogugundan, sangriasindan, Gaudi' sinden' Picasso'sundan azcik sebeplendim azcik.

Vueling Havayollari tasidi beni oraya. (Yakinda havayollarindan sponsorluk isteyecegim:) )

Bu geziden basliklar halinde bazi notlar;

- Vueling Havayollari cok basarili, low-cost olmasina ragmen hizmetleri medium class. Ana havaalanlarindan ucuyorlar.
- Barcelona havaalani cok iyi organize edilmis,
- Cok iyi bir underground sistemleri var ve calisiyor.
- Havaalani sehre cok yakin. Otobusle yarim saatte gidiyorsunuz. Otobus (A1) 5euro ve direct pl. Catalunya'ya geliyor, ki burasi BCN merkezi oluyor zaten.
- Gaudi'e hayran kaldim. Doganin kompleks duzenini ve dayanikliligini eserlerine yansitmis ve o dengede ve saglamlikta isler gerceklestirmis. Sagrada familia halen suruyor ama omru yetmemis, ne yapsin :)
- Gaudi'yi ve dogayi kullanisini gercekten gormek icin asil Park Guel'e gidin.
- La Cathedral'i gezin, sonra catisina cikip sehri tepeden seyredin
- Sagrada Familia'ya gittiginizde, arada asansoru kollayin, sira metrelerce olabiliyor, ilk buldugunuz anda terasa cikin, benim icin de bakin.
- Las Ramblas'ta en az on kere turlayacaginiza zaten eminim, ama cafelerden birinde oturup Sangria icmeyi ihmal etmeyin. Ben cok begendim ya, meyve suyu gibi. Ama dikkatli olmak lazimmis deli carpiyor adami. Yaninda mutlaka uc bes tane tapas yiyin ki, benim gibi ucuncu yudumda basiniz donmesin.
- Paella yemek icin Barcelonata'ya gidin. Caddede EL DIQUE'i bulun ve orada yiyin. Diger yerler gibi donmus paella'yi isitip getirmiyorlar harbiden orada pisiriyorlar(Barcelona'li arkadas ile gittik. Ipucu saglam yerden yani.) Ben deniz urunlu olani tercih ettim, gene gitsem gene onu yerim. Cok guzeldi :)) (Fiyat merak edenlere - iki paella, bir kucuk sise sarap, bir soslu patetes icin 35 euro verdik. Fiyat oraya gore iyi.)
- 'Churro con Chocolate' yiyin. Sicak cikolata (gercekten sicak cikolata yapiyorlar) ve Churro denilen galeta nevi hamur isini cikolataniza bandirarak yiyin.
- Picasso Muzesini gezmeden etmeyin. Onemli ipucu Pazar gunleri 3pm'den sonra muze girisi ucretsiz :)
- Lonely Planet Barcelona kitabini almadan gitmeyin
- Eger yazin giderseniz plajlarina ugramadan etmeyin diyorlar (ben ancak buz patinaji yapabilirdim, hava 3-5 dereceydi. Ayaz kesiyordu adami resmen. Ama sansliydim, gunesliydi hava)
- T10 bileti alip, metrolari kullanin.
- Cantaniza dikkat edin - genel ogut.
Bunlar ilk anda aklima gelen notlar. Daha fotograflari aktarmamis oldugum oyle guzel resimler secemiyorum. Ama gidin gorun bu sehri, bir soluyun havasini, bir tadin sangriasini, hissedin enerjisini.

Ben cok begendim. Hareketli, civil cicil, e haliyle xmas uzeri gittigim icin isil isildi. Bu ilk gidisimdi, sanirim son olmayacak.

4 Aralık 2009 Cuma

kafamda dolanan tilkilerin sebebi sensin!

Hani bir aralar bir aklim bin fikrim var demistim yaa. Artik bir aklim bin tilkim var diyorum. Kafamda tilkiler dolaniyor, gece ruyamda tilkiler goruyorum. Hayra yormali diyerek korkuyla uyaniyorum. Hani tirsiyor muyum evet :) Bu hayvanat pek bir vahsi. Hic gercek tilki gormemistim, ruyamda gordum ilk defa. Uzun sivri burunlari, parlayan gozleri ve sahane kuyruklari ile dikkat cekiyorlar gercekten. Benim ruyamda gordugum tilkiler ise griydi. (Bunlar agaca tirmanabilen tek tilki turuymus :) )
Bugun de tilkiler ve gri tilkiler ilgili bir kac bir sey okudum.
Kac cins tilki var biliyor musunuz? 7 evet yedi ve her cinsin bir ya da bir kac turu var. Hatta Vulpes cinsinin 11 turu varmis. Bunlarin hepsi Wikipedi'de okuduklarim tabii. Daha bir suru kaynak varmis bu konuda. Ilgilenenler icin bir kac link:
Wikipedi genel anlamda tilkiler,
Uludag Sozluk gri tilkinin tanimi, kisa ve oz :)

Ben aralarindan en cok kutup tilkisini begendim. Kutup ayisi gibi bembeyaz. Hatta bununla ilgili NatGeo'da bir belgesel izlemistim, burnuyla koca buz kutlesini nasil kirdigini ve avini nasil yakaladigini seyrettiydim. Velhasil ilginc hayvanlar. Vahsi ve korkunc goruntululer benim icin.

Ustte gordugunuz resim Yazar/Fotografçi Norbert Rosing'e ait. Resmin oldugu NatGeo sayfasina gitmek icin resme tiklayiniz.

Bu arada Norbert Rosing'in sayfasini da ziyaret etmenizi oneririm. Bildiginiz tanidiginiz bir cok kutup ayisi fotografi kendisine aitmis.

1 Aralık 2009 Salı

Blu-express Istanbul seferleri

Istanbul Roma-Istanbul Roma :) yollarini arsinlamak isteyen arkadaslara duyurulur. Ilk defa low cost bir firma bu hatta direkt ucuslara basladi. Fiyatlar 49Euro'dan basliyor ki, olup olabilecek en ucuz ucus :) Logistik destek icin benimle irtibata geciniz :D
BluExpress

24 Kasım 2009 Salı

WFP - Vodafone Foundation

WFP icin Roma'da calismaya baslayali beri Vodafone Foundation'in sayfasini pek ziyaret etmemistim. Dun wfp.go'da bir seyleri ararken anasayfada Vodafone ile ilgili bir yaziya denk geldim. Yeni yazilmis bir makaleydi. Vodafone'un WFP ICT'cilerine Emergency Preparedness egitimi verdigini yaziyordu(bunun hakkinda ayrica yazacagim, ama diger blogda olacak). Bunlari gormek, duymak, hatta bir parcasi olmak gercekten mutluluk verici seyler. Toplumu daha iyi gunlere tasimak icin, ticari kuruluslarin, kar amaci gutmeyen sivil toplum orgutlerine ve diger buyuk capli yardim kuruluslarina destek vermesi her birey icin kritik onemde deger tasiyor.
Velhasil verilen linkle Vodafone Foundation'in sayfasina gittim ve ana sayfada bir banner gordum:) ehe soylemesi ayiptir agzim kulaklarima vardi. Bilmiyordum anasayfadan reklamimizin yapildigini. Ilgili linke burayi tiklayarak ulasabilirsiniz!
E daha soyleyecek pek birsey kalmiyor geriye.

Tiklayiniz okuyunuz destekleyiniz!

22 Kasım 2009 Pazar

Roma'da bahar

Şu sıralar Kasım ayı olmasına rağmen Roma'da hayat bahar tadında. Hava 20 derece, ağaçlar şaşmış çiçek açmış, gündüz bir hırkayla çok rahat dolanılabiliyor. Akşamları yürüyüşe çıkılıyor.
Pastırma yazını yaşıyoruz kısacası :) Ama ağaçlara şaşmadım desem yalan olur, bu hallaeri çok güzel gerçi, çiçek dolular. Ancak merak ediyorum acaba Nisan'da da çiçek açmayı başarabilecekler mi diye.
Netekim, hava güzel, ben güzel.
Montepulciana D'abruzzo hepsinden güzel :)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Evci çıkıyorum

Yes, bu Cuma yolculuk var. Son siparişler alındı, ama bavul hazırlanmadı. (20 kiloyu aşmaz umarım) Neyse artık napalım benim alacağım hediyeler için biraz daha beklemeleri gerekecek bu durumda. Bugün annemle konuştum, kendisine bir kaç paket ‘Mozzarella di Buffala’ alacağım. Parmigiano, Grana Padano, Sacra vs hepsini geçmiş mozzerela’yı sevmiş. Yarın erken kalkıp San Giovanni di Dio’daki marketimize gidilecek ve peynir şarap alışverişi yapılacak. Sabahın yedi buçuğunda kim şarap alır demeyin, alan oluyor vallahi ben şahidim.

E gelirken ne getirilecek KAYAKLAR tabii ki. Aysel gelirken ayakkabılarını getirmişti, ben de kayakları getirince tam olacak. Ondan sonra ha crosscountry, ha downhill bana hepsi bir (değil ama öyle olsun).

Neysem efendim, uzun lafın kısası hepinizi çook özledim, görüşürüz umarım.

6 Kasım 2009 Cuma

karismaya karistirmaya devam...

ozlem,
kargasa,
hayat,
anlam,
anlamsizlasan zaman,
gecen an,
yakalanamayan su an,
yasanan yasanamayan,
soylenen soylenemeyen,
kacip giden,.....

karisik aklin oyunlari

hayat icin bir preproduction ortami olsa ne iyi olurdu :)

3 Kasım 2009 Salı

bir aklim, bin fikrim var

bir .. bir .. var
ne söyleyecek gücüm, ne itiraf edecek sözüm var
hayat bu, bir yazı - bir tura
bir sana güler, bir ona

boğazımda düğümlerim, fincanımda çayım, kafamda karmaşıklarım, alnımda kırışıklarım
susuyorum, ama düşüncesizliğimden

Sakın bunları şiir sanmayın, binmilyon vs sinir hücresinin özeti bunlar :)
Bir akıl ne kadar karışıksa, yazdıkları o kadar karmaşık olurmuş, ama bir maskesi varki artık yüzüne yapışmış, ne yapsa boş, ne dese hoş

üff bunları hepsi o fermente olmuş üzümlerden oldu.

1 Kasım 2009 Pazar

Adini bilmedigim daglari sis basmis, ben kadar gri ortalik.

Gec yatti, erken kalkti, gec kaldi.
Kostu ve yetisti, iyi mi etti, bilmiyor.
Guz gununde gunesi goruyor, icini ısıtamasa bile, gozunu ışıtıyor.

6 Ekim 2009 Salı

İmam Bayıldı ile veda

Başlık biraz garip oldu ama durumu iyi anlattığını düşünüyorum. Bugün Tihana'nın Roma'da son günü ve kızlar takımı olarak bende toplaşıyoruz. E bugün de grip soğuk algınlığı her ne ise bundan sebep evdeyim. Madem öyle değişik birşey pişireyim akşama dedim ve dolaptaki patıcanlarla ne yapabilirim deyince aklıma imam bayıldı geldi. Hımm güzel fikir deyip kolları sıvadım. Çeşitli sitelerden okuduğum tariflerden sonra kendi tarifimi yaratıp, yaptım. Görüntü süper, henüz daha yemediğimiz için tadını bilmiyorum, ama eminim o da güzeldir :)
Çok isterseniz tarifi yazarım ama nasıl aynı nehirde iki kere yüzülemiyorsa, aynısını yapmak mümkün değildir bence. Yanına yaptığım pirinç pilavı ile sunacağım, bakalım ne çıkacak.

30 Eylül 2009 Çarşamba

Kelebeğim nasıl?

Kelebeğim nasıl olmuş?
Cumartesi akşamı Tihana ile Fontana Di Trevi (bizdeki adıyla aşıklar çeşmesi) ilerisine sıra ile dizilmiş çeşitli sanatçıların işlerini inceliyorduk ki gözüme bir dövmeci abi takıldı. Hımm dedim neden olmasın, bir müddet inceledikten sonra şahane şekilli bir kelebek buldum, Japon çizgi filmleri gibi egzantrik, uçuşan, telli kıvrımlı birşey arıyordum ki bayağı bir benziyor aradığım şeye. Şu sıralar keyfini sürüyorum.

27 Eylül 2009 Pazar

Sicilya, gidilesi görülesi

Şöyle bir genel hatları ve rotadan bahsedecek olursam;
Ryainair ile Trapani'ye uçuldu, Erice, Trapani gezildi,
- ertesi gün otobüse binilip, 1saat40 dk gibi bir zamanda Palermo'ya gidildi, o akşam ve ertesi gün Palermo ve Monreale'de gezildi,
- sonra trene binilip Mazara del Vallo'ya gidildi, o gün akşamı ve ertesi sabahı Mazara gezilip görüldükten sonra,
- ertesi gün sabah 11 treni ile Mozia'ya gidildi. Dolanıldı duruldu, yendi içildi ve havalanına yüründü.
Bu rotanın sonunda Sicilya'nın barısında bir üçgen yapmış oldum aslında.

İlk gün Trapani akşam vakti pek bir etkileyiciydi, ancak Cuma akşamı işten çıkmış ve yorgun halimle resim çekmemişim. Ertesi gün sabah erkenden kalkıp yola düştüm, önce İtalyan usulü kapuçino ve kruvasan kahvaltısı yaptım. Sonra otobüse binip Erice dağının tepesine çıktım. Erice şehri gerçekten etkileyiciydi. Bir de sürekli yağmur yağmasa arada hava açsa tam süper olacaktı. Erice'de tüm müzelerde geçerli olan bir kart alıp hepsini gezdim. Çok etkileyiciydi mekanlar. Yüzlerce yıllık kliseler, evler, yollar (özellikle yolları sevdim) bir de kediler. Dönüşte teleferik ile indim aşağıya. Görüntü tabii ki şahaneydi.

O gün akşam Palermo'ya gittim. Otel bulmak biraz dertli ve deli gibi yağmur yağıyordu, e haliyle biraz ıslandım, ama olsun o da güzeldi.Ayrıca kaldığım Hotel Floria, şahane bir Piazza olan Piazza Florio'daydı :) Odaya çantamı bıraktıktan sonra hemen kendimi attım sokağa, ki zaten otel ararken bütün merkezini gezmiştim. Ama bu sefer amacım akşam yemeği idi. Enrico'nun mutlaka dene dediği bir listem vardı. Cafe Royal'de oturup 'Pasta con Sarde(Sardalyalı makarna)' ve 'Frutti di Mare(deniz ürünleri salatası)' yedim. Pasta con Sarde, Palermo'ya özgü bir yemek ve şahane bir şeydi. Tabii ki bu yemeğe Nero d'avola eşlik etti. Kahve içildikten sonra otele gidip mışıl mışıl uyudum. Gecenin nasıl geçtiğini anlamadım bile.
Ertesi günün en göz alıcı iki unsuru Palermo Katedrali ve Monreal dağının tepesindeki Monreal Katdrali oldu. Teatro Massimo'yu da unutmamak lazım. Aslında o kadar çok şey varki tek tek anlatmak istediğim, ama o zaman bu yazı epey bir uzun sürer.
Palermo'da yürürken kendimi Fas'ta falan sandım, heryer Afrikalı arkadaşlarla doluydu.
Bu arada Monreal bir dağ ve katedral de onun tepesinde, ama ben sabahtan Mazara'ya tren bileti almıştım saat 14:29'a. Ancak dağın tepesine çıkan otobüsler saat başıydı ve eğer otobüse beklersem trene yetişme imkanım yoktu. Ben ne yaptım, bir yere kadar yürüyüp sonra otostop çektim :) Evet hayatımda ilk defa yaptım. Sağolsun İtalyan bir amca, beni Palermo merkezine oldukça yakın bir yere kadar götürdü. Bugüne kadar öğrenmiş olduğum az buçuk İtalyacanın bu gezide ne kadar faydalı olduğuna inanamazsınız :)

Treni 5 dk ile yakaladım, sonra ver elini Mazara.
Mazara bıdıcık bir sahil kenti. Ama çok güzel. Bu el kadar yerde bile bir sürü tarihi mekanlar ve piazzalar vardı. Piazza della Indepenza inanılmaz güzel bir meydanmış(bu arada 'piazza', meydan demek).
Yine enteresan bir otel bulma macerasından sonra yerleştim ve hoop kendimi sokağa attım. Deniz inanılmaz güzel görünüyor. Upuuzun bir sahil yolu yolu var. Akşam vakti İtalya'nın insanların sokağa döküldüğünü biliyordum da, buradaki kadarını hiçbir yerde görmedim. Çoluk çocuk torun torba, büyükler küçükler, hepsi giyinmiş boyanmış, şıkır şıkır yıkılıyorlar ve çıkır çıkır sallanarak geziniyorlardı. Cafe Garibaldi'de oturup yine çok lezzetli bir balık yedim Nero d'avola eşliğinde. Sonra da kendime gelato (dondurma) ısmarladım. Üff yine çok güzeldi. Söyleyecek söz yok gerçekten. Bu arada buradan havalanına gidişi sordum, ne otobüs ne tren ne shuttle hiç bir şey yokmuş. Trapani'ye gidip oradan binmen lazım dediler. Ups nasıl yani. Neyse sabahtan erkenden kalkıp istasyona gidip tren saatlerine baktım ve Mozia-Birgi'ye bilet aldım saat 11:40'a. Bu arada dönüş uçağı bugün 17:05'te Trapani Birgi havaalanından. Sonra çıkıp Mazara'da gündüz gezmesi yaptım ve şu ana kadar İtalya'da yediğim en güzel kruvasanı Gran Cafe'de yedim. Sonra biraz dolanıp vs istasyona gidip gecikmeli gelen trene binerek ver elini Mozia.

Mozia durağında indiğimde makinist pencereden kafayı uzatmış bana bakıyordu. Bu durakta bir tek ben indim. Tren gittiğinde etrafıma bir baktım ki 'in the middle of nowhere' gibi bir yerdeyim. Etrafımda her yerde üzüm bağları uzanıyordu sınırsızca, sonra bir iki şarap fabrikası binası gördüm. E yapcak birşey yok deyip araba yolundan yürümeye başladım. Bu arada üzüm ve şarap kokusundan bir ara içim bulandı. Bir ara fabrikanın birinin önünde bir abla gördüm, hoop atlayıp hemen sordum tabii 'dove il centro' diye. Merkez olduğum yere 2-3 km uzaktaymış, otobüs var mı diye sordum, bir tane geçermiş. Oh ne güzel deyip, otobüsü beklemeden yürümeye başladım. 20 dk kadar yürüdükten sonra bir baktım ki arkamda bir otobüs var. Hemen bir atak yapıp ona doğru koşmaya başladım tabii. Sevgili otobüs şoförü, benim cevval sıçramı farketmiş olacak ki bekledi ve ben bindim. Böylece en maceralı bölümlerden birisi daha başladı.
Efendim iki kelime İtalyancamla bu kadar anlaşmayı nasıl başardığımıza bazen ben bile akıl erdiremiyorum. Otobüs şöförü aslında burada merkez gibi bir yer olmadığını, zaten ufacık bir yer olduğunu anlattı. Sonra bana otobüsle şehir turu yaptırdı. Şahaneydi :) Ve ona günün en başarılı sorusunu sordum, havaalanına otobüs falan var mı diye. E tabii ki yokmuş, peki yürüyebilir miyim dedim. Tabii tabii yürürsün çok birşey değil bir kaç km dedi. Ooooh neki canım 3 km. hah o benden korksun. En önemli sorunun cevabını aldıktan sonra, yemek yemek istediğimi anlattım ve balık restoranı sordum. Biraz sonra kendimi bir restoranın önünde buldum :) Due kilometri ristorante a destra, un kilometri aeroporto a sinistra yönergesinden sonra, derinden teşekkürlerimi sunup 'grazie mille'rimi dizip, kendimi restorana attım. Balık, karides, ızgara sebze, risotto con frutti di mare ve Nero d'avola ile şahane bir öğlen yemeği yiyip, kahvemi çtikten sonra, çantamı sırtıma atıp, havalanının yolunu tuttum.
Yüzümde bir gülümseme, dilimde türkü, kalbimde sevgiyle dolu olarak havalanına vardım. Bir sudoku kitabı alarak, bulmaca eşliğinde uçağı bekledim.
Ver elini Roma :)

Sicilya başka bir memleket gibi, insanları, yemekleri, şarapları, havası, suyu herşeyi bir ayrı güzel bir ayrı keyifli. Bir gidip görün, yaşayın derim.

25 Eylül 2009 Cuma

MAC'te son durum, mutlu degil ama bir sona kavustu nihayetinde

En son satis mudurleri ile irtibata gecip olanlari anlatan kisa! bir mail yazdiktan sonra, kendisi donus yapti.
Butun maillerimi okumus ve cok uzulmus(!) bir iptal isleminin nasil bu kadar uzun surebilecegine o da anlam verememis. Ben de buna anlam veremiyorum, bu prosedurleri yazanlar siz degil misiniz. Neyse digerlerinin en sonunda istedigi ucak biletinin vs bahsini bile etmeyip banka hesap numarami istedi iadeyi yapabilmeleri icin ve gecen Cuma gunu islemi bitirecegini soyledi.
Yapti da.
Hayret ettim mi, evet. Beklemiyordum acikcasi. Donup baska birsey isterler diyordum.

Neyse sonuc olarak 7,5 aylik aidatimi bayagi gec olarak iade ettiler.

Ama sorarsaniz bir daha gidermiyim oraya diye, cevabim cok net HAYIR.

18 Eylül 2009 Cuma

Hemserim yolculuk nire? Sicily - Trapani'ye

Bu sabah Roma'da sahane bir hava var. Gunlerdir yagip yagip aciyordu. Ama bugun kabak gibi gunes var, hafif bir meltemle. Islanmis topragin kokusunu derinlerinize cekiyorsunuz. Yani muhtesem :) Derin derin nefes alarak yurudum ofise. Sabah sabah keyfim pek yerinde. Aksam Siciliya'ya gidecek oldugumdan olmasin :)
Iki hafta once Barcelona'ya gidecektim ama ucagi kacirdigim icin gidemedim. Fakat sahane bir haftasonu gecirdim. Arkadaslarla Cumartesi bulustuk market alisveris bir partiye, Pazar gunu ise Pompei'ye gittiydik. Yani cok bir sey kacirmadim sanirim.
Ama bugun erken cikacagim ve ucagi kacirmayacagim. Ciampino havalanina trenle gidisi ogrendim.
Enrico'dan bir suru oneri aldim Trapani ve Palermo'da yapilacak. Benim icin en onemlisi su balikci kasabasi oldu tabi.
Bakalim donunce yazarim artik, baliklari, kasabasini, saraplarini... E Sicilya'dan bahsediyoruz, balik ve sarap bas tacim olacak demektir.
Etna yanardagina da gitmek istiyordum ama buradaki arkadaslarin onerileriyle bu gezimde gitmeyecegim. Cunku arkadaslarin dediklerine gore Etna doguda benim gidecegim yer ise, batida imis ve aralarinda 300km'den fazla daglik bir alan varmis. Zaten uc gun olan sureyi yolda harcamamak lazim tabii. O da bir daha ki sefere artik.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Hayat nasıl oralarda?

Bugünlerde keyfime, mutluluğuma diyecek yok gercekten. En sevdiğim arkadaşlarım buradalar, evet Selinler geldiler. Cumartesi sabah vardılar. İnanılmaz keyifli iki gün geçirdik, onarı ne kadar özlemiş olduğumu ve seviyor olduğumu tekrar farkettim. Ne kadar insani, ne kadar uyumlu, ne kadar keyifli olduklarını tekrar hatırladım, tekrar yaşadım. Haftaya Salı'ya kadar buradalar. Her ne kadar ben hafta arası çalışacak olsam ve sadece akşamları bir şeyler yapabilecek olsam da, aslında bunların hepsi o kadar isabet oluyor ki. Bu iki günü beraber geçirdik, çok keyifli geziler yapıp, üşenmeyip saatlerce arayıp Roma'nın en güzel pizzasını(Dar Poeta) ve makarnasını(Le Main Di Pasta) yapan yerleri zor da olsa bulup oralarda yemek yedik. İki gün boyunca içtiğimiz iki kadehin tadı, bir ömür gibiydi.
Bahçede yağmur altında yapılan kahvaltının tadı ise ömür boyu damakta kalacak. Açlık en güzel baharatmış, arkadaşlık da en güzel tatlı. Beraber yapılan her bir şeyin tadı bir ayrı güzel.
Sonuç olarak Selin ve Özgür geldiler, hayatıma renkleriyle girdiler, gökkuşağı gibi beni sardılar, pek mutlu ettiler.
Bu arada aslında akşam bu masaya oturmamın asıl sebebi Fransızca ödevimi yapmaktı. Bu Cuma günü Fransızca derslerine başladım. Evet :) Önümüzdeki Salı günü de İtalyanca derslerim başlayacak. Çok keyifli ve dolu dolu geçecek günler, aylar bekliyor beni :)
Hayatımda olan herkese varlığı için teşekkür ediyorum.
Ne kadar şanslı olduğumu görüp şükrediyorum.

3 Eylül 2009 Perşembe

Hadi bana iyi yolculuklar -

Bazı arkadaşlar bana kızıyorlar, 'kızım seni oraya gez diye mi gönderdik' diye. E neden olmasın, burada bir nevi ateşe sayılırım, e başka memleketlerde de temsil etmek fena mı. Tabii ki olmaz.
Efenim geleyim sadede yarın akşam bendeniz Barselona yolcusuyum. Duydum ki oralarda da, deli park bahçe, müze ve dağ varmış. Hatta bir iki arkadaştan link, yer, yön, yol, yordam önerileri de aldık. Kendileri İspanyol bir muhterem, ha nerden nasıl buldun diye sormayın, CS'ten diyeyim. siz bulun artık gerisini. Bilen bilir.
İki hafta önce bende kalan bir arkadaş Roma'dan sonra Barselona'ya gitti. Bugün eposta atmış, deli seveceksin şahane bir yer diye. Bir de not eklemiş bikinini almayı unutma şahane sahiller var demiş. uuu unuturmuyum, ilk koyduğum şey oldu kendileri.
İşte böyle, döndükten sonra da geziye dair yazarım artık :)
Biraz tapas tadıp, biraz flamenko seyreder, yolları arşınlar, yeni arkadaşlar ve hikayelerle dönerim...

Resmin konuyla ilgisi nedir diye merak edenler için not: Bu resmi Trieste'de rifugide çekmiştim. Çcukların yaptıkları kuş yuvaları, e elimde Barselona resmi yok, başkasının resmini buraya koymayacağımdan (hak hukuk meselesi) bir önceki geziden bir ek yaptım :)

28 Ağustos 2009 Cuma

MAC mi, tesekkurler almayayim

Bu yilin basinda Ocak ayinda nasil bir gaflete dustuysem MAC'e (Mars Athletic Club) uye olmustum. Ama tabii uyelik sirasinda hersey gulluk gulustanlik, pek bir seyin farkina varmiyorsunuz. Ne zaman ki birseyler degisiyor, o zaman anliyorsunuz.
Gidip gelirken hersey iyi guzel, gerci odediginiz para ile aldiginizi karsilastirisaniz ortalamada kaliyor.
Neyse efendim, Mayis ayinda benim WFP'de calisma durumum ortaya cikinca uyeligimi iptal etmek istedim. Sen misin isteyen seklinde bitmez tukenmez bir donguye girdik.
- Once isyerinden yurtdisinda calisacagima dair yazi istediler. Alala dedim nasil yani, ama bu yaziyi almak sorun olmadigindan bir ara vedim yaziyi o zaman Haziran'in 22siydi.
- Sonra Roma'ya geldigimde ne oldu, hani dedigimde benden buradan ikametgah nevi bir belge istediler. Yasadigimin evin kira sozlesmesini istiyorlardi, saka mi yapiyorsunuz daha ev bulup eve cikmadim ki dedim. E cikinca gonderirsiniz dediler. Yonetim boyle istiyormus.
- 2. ayin sonunda ev bulup eve ciktiktan sonra sozlesmeyi scan edip yolladim.
- aradan haftalar gecti ses cikmayinca bir sorayim dedim, onumuzdeki hafta 'yonetime' sunacagiz dediler
- o hafta gecti yine mail attim ses cikmadi
- bugun tekrar mail attim bakalim ses cikacak mi, cikarsa ne olacak.

Bu arada sadece ben sordugum da,cevap alabiliyorum o da bazen.

Yani arkadaslar diyecegim odur ki uzak durun MAC'ten, hem cuzdaninizi hem sinirlerinizi korumus olursunuz.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Trieste'den aklımda kalanlar mı?

Fotoğraflar koyup, şenlendirip şımşıkır bir yazı hazırlayabilirdim, belki yine yaparım ama aklımdakileri unutmadan atlamadan aktarmak istedim.
- Trieste çok şirin, düzenli, bir şehir. Görülmesi lazım.
- Bir dostla yenen yemeğin tadının daha bir güzel olduğunu hatırlamak lazım.
- Denize bereketi için teşekkür etmek lazım
- İnsanları bir ayrı, tanışmak, konuşmak lazım.
- Dağları çok güzel. İşaretli patikaları takip ederek Matajur'a çıkmak lazım. Tek ihtiyacınız istek. Bu dağlarda yürümek lazım.
- Rifugi'leri çok gerekli. Uğramadan yola devam etmemek lazım.
- Dağda sınır taşları var. Bir ayak Slovenya'da bir ayak İtalya'da iken resim çektirmek lazım.
- Castello di S. Guilo'dan şehre bakmak lazım.
- Val Rosandra'da yolun sonuna kadar gidip, gizli Trattoria'da birşeyler içmek lazım.
- Akan nehirde yüzmek lazım,
- Buz gibi akan şelalenin altında durmaya çalışmak lazım.
- Castello di Miramare'nin o güzelim bahçelerinde gezmek, oturmak iki çift laf etmek lazım.
- Kıyıdan denize atlamak, o güzelim Akdeniz sularında yüzmek lazım
- BEFeD'de adını hatırlayamadıgım tavuktan ve köfteden yemek, ama yemekten önce fıstık kazanından fıstık avuçlayıp masada çıtlata çıtlata yemek lazım.
- Akşam üzeri o uzun sahil yolunda keyif içinde sallana sallana dostlarla yürümek lazım.
- vee Piazza Unita'yı akşam görmek lazım. Bu güzelliğe hayranlığı sunmadan geçmemek lazım.
- Trenle bu güzel şehirden ve insanlardan uzaklaşırken, aslında mesafelerin bahane olmadığını hatırlamak, bahaneleri yaratanların bizler olduğunu unutmamak lazım.

- şükretmek lazım.

Serena'ya, Anna'ya, Yana'ya, adını hatırlayamadığım başkana, Franco'ya, Ester'e, Giancarlo'ya... ve isimlendiremediğim diğer dostlara bana bu üç günü çok değerli kıldıkları için teşekkür ediyorum ve bunları yaşadığım için şükrediyorum.

14 Ağustos 2009 Cuma

Yolculuk Trieste'ye, sonra Venedik, Treviso ve Roma

Bu Cumartesi günü burada FeraGosto, İngilizce deyimiyle Assumption Day. Türkçesi ne olaki diyenlere bilmiyorum, peki bu nedir diyenlere de wikiyi öneriyorum.
Ben tabii işin gezi imkanlarıyla ilgilendiğimde o kısımları meraklılarına bırakıyorum. Cumartesi yerine WFP'de Pazartesi günü tatil edildi. WFP'de adet böyleymiş, eğer bir tatil, tatile gelirse, sonraki iş günü tatil ediliyor.
E ben de Pazartesi'ye Cuma'yı da ekleyip bu sıcaklarda kuzeye doğru bir çıkayım azıcık trekking yapayım istedim ve Trieste'ye gidiş Treviso(Venedik)'ten de dönüş olacak şekilde bilet aldım. Aradaki programı dair kesin bir şey yok henüz.
Dönünce olanları yazarım artık :)

9 Ağustos 2009 Pazar

Çiçeklerim

Beni biraz tanıyanlar bilirler çiçekleri pek severim. Burada da evde her geçen gün yeni bir çiçekle evin muhtelif köşelerini renklendiriyorum. Özellikle bahçeyi tabii ki. Solda gördüğünüz bahçemizin sol tarafı. Köşede de gardenyamız var.
Bu Gardenya Housewarming partisine gelen bir arkadaşın hediyesiydi. Saksını değiştirip büyük olana terfi ettik ve bahçemizdeki köşede yer kaptık.

Bahçemizin sağ köşeşinde ise yaz mevsiminin güzelleri yerlerini aldılar.
Şu an için evin içinde sadece iki tane Afrika Menekşesi var. Biri beyaz, biri mor. Bunları dün sabah San Giovanni Di Dio'daki açık marketten aldım. Salonun köşelerini şahane renklerdirdiler.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Evi de ısıttık :)

Eve geçtiğim günden beri arkadaşlar, parti parti diyorladı vee partimizi geçen Cumartesi günü yaptık. Bu memleketlerde adet olduğu üzre yeni eve geçince Housewarming partisi verildi.
Evi ısıtıyoruz yani :)
Cumartesi günü çiçekler alıp, karışmış bahçemi temizleyip çiçeklerimi yerleştirdim. Çiçekleri çoook seviyorum, hiçbr şeye benzemeyen yerleri benzersiz yapıyorlar.
Arkadaşlar akşama doğru gelmeye başladılar. Çok kalabalık değildik, sekiz kişi katıldı. Arada gelenler gidenler oldu. En son giden 12de çıktı. Ben de sonra ortalağı toparlayıp bir de kahve içip yattım.
Yalnız ertesi gün şişeleri toplarken bir de saydım ki sekiz şişe şarap gitmiş :) Adam başı yaklaşık bir şişe şarap gitmiş. Başarılı bir akşam olmuş yani. Kimsede bir şişe şarap içmiş gibi bir görüntü yoktu gerçi. Ya da ben de o kadar içmiş olduğumdan farketmedim.
Şarap bloğum için hepsinin fotoğrafını çektim. Sırayla yazarım artık.
Ehe en sonunda tam gönlüme göre olan, şipşirin bu evde ilk partimizi de vermiş olduk.
Darısı diğerlerinin başına...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Ne güzel kokuyorsun, limon yaprağı gibi

Ev derdi en alasından olacak şekilde çözülmüştür. İtalyan bir mimarın evini kiralamak bir ayrıcalık olsa gerek, hele bir de kendileri şu an Paris'te çalışıyor iseler, tadından yenmez.
Evet efendim Monteverde'de şirin mi şirin 1 oda, salon ve bahçesi olan, bahçesinde dallarında limonları sallanan bir limon ağacı bulunan evceğizime hafta sonu temizliğini yaptıktan sonra taşındım. O kadar sessiz sakin, huzurlu bir yerki, insan akşama kadar evde oturmak istiyor.
İnsanı tembel yapar burası :)
Geç, güç derken tam istediğim gibi oldu. Sabahları kızarmış ekmeğimi kuşlarla paylaşırken, az önce sulamış olduğum bahçemde toprak kokusunu ciğerlerime çekiyorum.
Ah WFP sen nelere kadirsin...

Bahçeyi henüz elden geçirmedim ama bu hali bile çok güzel bence (kuzgun zümrüdüanka hesabı)
Bir iki resim ekleyelim değil mi...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Çoook mutluyuuum

Eveeet şu an çoook mutluum :) Monteverde'de bahçeli mahçeli, şipşirin bir evceğizim var artık benim.
Bugün gittim görmeye, bıdıcık, şirin mi şirin bir yer. Bahçesi var, bahçede ufak bir limon ağacı var ve limon tutmuş sarı sarı parlıyor :)
Çiçekleri, sandalyeleri, masası, şemsiyesi her şeyi tastamam yerli yerinde. Evde de hiç bir eksik yok, her şey çalışıyor ve en önemlilerinden birisi de sınırsız internet var.
Bu Cuma akşamı gidicem tekrar, kontratı imzalayacağız, depozitosunu verceğim vee Cumartesi bavulumu götürürüm artık :)

Eve geçer geçmez fotoğraflarını çekip koyarım :)

10 Temmuz 2009 Cuma

Artık benim de Carta D'identita'm var

Italya'ya vardıktan sonra eğer 30 günden uzun kalacaksanız bu karta, yani oturma iznine ihtiyacınız var. UN'in kuralları gereği ülkeye vardıktan sonra 30 içinde başvurmanız gerekiyor. Ben ilk haftada bavuran birisi olarak ikinci haftada kartımı aldığım için mutluyum. Bu karta iyi bakmam lazım, eğer ayrılırken bunu teslim edemezsem $3000 keselermiş hesabımdan!

Italya'da kimlik kartı taşımanın ve istendiğinde ibraz etmenin zorunlu olduğunu da yeni öğrendim. Bundan sonra kendilerini çantada gezdireceğim görülen o ki. Pasaport taşımaktan iyidir.
Bu arada ehliyet için de bir tür başvuru yapmam gerektiğini öğrendim. Üff ne bitmez işler yahuu.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

konu yine Roma'da ev bulmak

Bu aralar evle ilgii sıkıntılarım vardı. En son Pazar günü yaşanan, bana göre komik bir olaydan sonra, zaten pek ısınamamış olduğum bu evden çıkmaya ve yeni bir yer bulmaya karar verdim. Ofisteki arkadaşlarla falan da konuştum. Yer ile ilgili güzel önerileri var. Yarından itibaren bir yerlere bakmaya başlarım yine :)

Parco Leonardo mu, Monteverde mi bakacağız artık. Yani bu ne demek oluyor aslında 3 durak önce mi üç durak sonra mı? Parco Leonardo bizdeki İstine Park gibi bir alışveriş merkezi ve etrafında da bizim "rezidans" dediğimiz, burada "ev" olarak adlandırılan, hepsi yeni yapılmış bir alan. WFP'den üç durak sonra, hava alanına doğru. E tabii ki herşey süper ama merkeze uzak kalıyor. Ama evler süper. Resimlerini gördüm henüz kendilerini görmedim. Bu arada merkeze uzak olduğu için fiyatları da uygun. Bizdeki gibi, İstanbul'un öbür ucuna rezidans yapıp, sonra merkezdeki bir dairenin bilmem kaç katına vermiyorlar :) Pek rağbet de görmüyor anlaşılan.
Monteverde ise, Trastevere ile komşu alanda merkeze bayağı yakın iyi bir bölge. Ama haliyle kiralar da ona göre. Buralarda bir yer de süper olur aslında.

Neyse bakalım, "neyse halim, çıksın falim" deycez artıkın.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Haftasonu gezmelerim

Cumartesi günü Ostia Antica’ya gittim. Buraya yolunuz düşerse, mutlaka gidin üşenmeyin derim. Ulaşımı da çok kolay, Roma Lido’ya giden metroya biniyorsunuz ve Ostia Antica durağında iniyosunuz. İstasyondan çıkıp önünüze gelen üst geçitten geçerken zaten sağda bir kalenin burcunu göreceksiniz.

Ancak benim gibi gündüz güneşinde gidip de pişmeyin, sabah erken saati tercih edin derim. Hatta sonrasında Lido’ya uzatıp kendinizi Akdeniz’in tuzlu suyuna atabilirsiniz.

Pazar günü için ise Emma denize gitmeyi önermişti, ben de memnuniyetle kabul etmiştim. Ancak çevirmen olan Emma ne yazık ki bütün hafta sonu evde çalıştı ve sonuç olarak da sahil deniz yalan oldu. Zaten dünkü mıkırdanmalarından ekeceğini anlamıştım, onun için yedek planlarım hazırdı. Bugün Basilica di San Giovanni’ye gittim. Kendileri Roma’da yapılan ilk kilise oluyor. Ancak evden çıkarken unuttuğum birşey vardı. Dini yerlere girerken omuzlarınızın ve dizlerinizin örtülü olması gerekiyor. Yani atlet ve şortla girmek olmuyor. Benim tişört sorunsuzdu da şort için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Basilica’ya gidip önünde muhtelif kıyafet önerilerini okurken bir çok turist cıbıldak halleriyle girdiler ancak ben kurallara uyan insan olarak bir dahaki sefere diyerek dışardan bir fotoğrafını çektim.

2 Temmuz 2009 Perşembe

codice fiscale

Son gelişmelere dair bir şeyler çiziktireyim dedim.

Efendim dün Codice Fiscale, yani Fiscal Code, yani vergi numaramı aldım.

Burada parayla ilgili yapacağınız her şeyde bu lazım. Benim derdim bankada hesap açtırmak. Dün Banca Di Popolare (umarım doğrudur, yarın kontrol ederim)'ye gittim istedikleri evrak ve kesecekleri muhtelif komisyonlar ve işlem ücretlerine dair bir bilgilendirme yaptılar :) Acaba vaz mı geçsem diye düşünmedim değil hani :) 3:30 da kapattıklarından bugün yetişemedim, artık yarına kaldı.

Vergi ödeme işi ile ilgili bugün İK'ya yazdığım epostaya aldığım cevap 'buradaki Embassy'niz ile görüşün net bilgi almanız için' dediler. Acaba bu işin peşini bıraksam mı?
Vergi isteyen varsa, onlar benim peşime düşsün.

Dün yanlışlıkla W2008 kurduğum makinama tekrar imaj yüklediler. Muhtelif ayarlamalar yine yarım gün aldı. Bu işler niye bu kadar sürer, yok mudur bunun kolay bir yolu?

30 Haziran 2009 Salı

Vergicilerle başım dertte!

Bu aralar vergi işleriyle başım dertte. Günlerdir bunlarla uğraşıyorum. En son geldiğim nokta ise yılan hikasi halini aldı. Hikaye ise şöyle;
VF'nun PWC ile global anlaşması varmış. VF bir elemanını yurtdışında bir yere çalışmaya gönderdiğinde de PWC'den bu kişiye vergi danışmanlığı vermesi yönünde bilgilendirme gidermiş. Önce ayrılacağın yerde, sonra da gideceğin yerde PWC ile vergi dertlerinle ilgili danışmanlık görüşmeleri yaparmışsın. E güzel.
Amma velakin benim 'exit briefing' görüşmem ben buraya geldikten iki hafta sonra gerçekleşti. 25 Haziran Perşembe konuştuk. Bunu ben gelmeden yapmamız lazımdı oysaki. Neyse ama görüşmemiz sonucunda benim şarlarımla Türkiye tarafından pek bir vergi yükümlülüğüm olmadığını anladım.

29 Haziran Pazartesi sabahı yani dün ise, PWC İtalya ile görüşme yaptık. Bu görüşmenin sonucunda çıkan şey ise, 2009 yılı içerisindeki çalışma sürem 183 günden büyük olduğundan vergiye tabiymişim. E ama bir UN'de çalışırken ne vergisi! UN dünyanın her yerinde vergiden muaftır! PWC'ci ablaya UN'nin vergi muafiyeti hakkında bilginiz var mı dediğimde de tabii 'hayır' idi cevabı. Ha bir de vergi işinin kişinin kendi sorumluluğunda olduğunu anlattı, benden kontratımı falan göndermemi istedi. VF'dan pek bir bilgi alamamış. İyi güzel de kontratımda vergi konusu ile en ufak bir kelime geçmiyor ki!

En sonunda bir türlü anlaşamayınca, WFP'den çeşitli kontak bilgilerini ve kontratımı eposta ile göndereyim siz konuşun anlaşın deyip kapattım.
Tabii durmayıp Protocol Unit ile konuştum, bana AskHR'a yazıp 'tax exemption certificate' almamı ve PWC'ye göndermemi önerdiler. Ama hangi koşulda olursa olsun, WFP bir İtalyan şirketi değil, biz devlete senin hakkında herhangi bir gelir beyanatında bulunmuyoruz dolayısıyla burada vergilendirilme durumun olmaz dediler. Ha bu arada da Carta D'identica (oturma izni çıkarıp kimlik kartı verilmesi için) başvurumu da yapmıştım. Buraya vardıktan sonra 30 içinde başvurmak lazımmış. Dün sabah başvurumu bakanlığa gönderdiler.

AskHR'a şu sertifika için yazdım. Ne oldu derdiniz, işler daha da karmaşık bir hal aldı :) Protocol Unit'tekiler bu başvuruma istinaden kontratımı inceliyorlar ve amanın ben 'regular consultant' değilmişim SSA (Special Service Agreement) ile çalışan bir danışmanmışım. EE yani!!
Yanisi şuymuş SSA'deki duruma göre her ne kadar benim maaşı WFP ödese de bu para en nihayetinde Vodafone'dan çıkıyormuş. Buna göre de bana bu sertifikayı veremezlermiş.
Vergiler açısından ise bu İtalya'da değil ama Türkiye'de bana vergi yükümlülüğü getirebilirmiş bunu kontrol etmeliymişim.

Hah şimdi tam süper oldu hem İtalya'ya hem de Türkiye'ye vergi vereyim. Bir bu eksikti. Korkarım arada başka ülkeye görev için falan gidersem bir de onlar çıkıp isteyecekler :D
Dağılın leyn, noooluyorsunuz.

Asıl bomba ise eğer ben 'regular consultant' değil isem WFP benim için Carta D'identica başvurusu yapmazmış, bu oturma izni işi ile benim uğraşmam gerekirmiş. En komik nokta ise, bu işleri ben yaparsam yaklaşık 1 yıl falan sürermiş. Şaka gibi! Benim sözleşme 11 aylık. Ama onlar başvuruyu zaten sisteme girdikleri için en sonunda bu şekilde devam ettirmek yönünde karar aldılar. İyi sıyırdım yani :)) Az kalsın bir faciaya sürüklenecekmişim.

Neyse efendim uzun lafın kısası kafam karışık, başım kalabalık. Bugün bunların hepsini açtım Kathryn'e anlattım. Ne yapayım ben dedim, burada İtalya'ya karşı hiç bir vergi yükümlülüğün olmamalı, sen bi eposta yaz bunları anlar, biz bir araştıralım dedi.

Epostayı yazamadım. Niye mi, bu da günün son bombası Active Directory'i kontrol edebilmek vs için Windows'un yönetim araçlarını kurmaya çalışırken makinama nasıl becerdiysem Windows 2008 Server kurdum :) Sadece yönetim araçlarını seçtim ama bu nasıl oldu anlamadım.
Neyse önemli bir şeyim olmadığından aldım diski götürdüm, imajı yeniden yükleyecekler. Umarım yarına hazır olur .

İşte böyle pek maceralı geçiyor canım günler, öyle böyle değil.

28 Haziran 2009 Pazar

Yürümekten yorulma!

Bugün şöyle bir sokağa çıkıp turistlik yaptım. Yürümekten yorulmadım:)
Bizde birisi bir yere gidip döndüğünde ne denir 'E yediğin içtiğin senin olsun gezdiğini gördüğünü anlat'. Ben de öyle yapayım dedim. Gezdiğim her yeri değil de en can alıcı bir kaç yerden bahsedeyim.

Fontana Di Trevi. Gelenlerin mutlaka görmesi gereken yerlerden biri. Üç Yol Çeşmesi anlamına geliyor ama bizde 'Aşıklar Çeşmesi' olarak geçiyor :) Buraya görüşme için gelip döndüğümde birisi 'Aşıklar Çeşmesi'ne gittin mi diye sorduydu. Ben de o ne ola ki acaba dediydim. İşte buymuş. Halbuki gitmişim.

Collosseum. Monumento a Vittorio Emmanuele II'nin tepesinden çektim. Güzel manzara olmuş. Söylecek bir şey bulamıyorum. Ama ben biraz okumak istiyorum diyenler için bir link iliştirdim.




Günlerden Pazar olduğu için nerdeyse bütün kiliselerde düğün vardı. Ama ben ne gelinin ne de uçuşan balonların resmini koyacağım. En güzeli gelin arabası. Şuna bakar mısınız.

Tabii bu kadar dolandıktan sonra ne yaptım. Farnese meydanındaki yan yana dizilmiş kafelerden birinde oturup bir kahve ve su içip dinlendim. Tülay geçti aklımdan, kitabımı açtığımda. Tam onluk bir aktivite oldu bu. Buranın fotoğrafını çekmemişim. Bir daha ki gelişimde çeker koyarım :)

Bu arada günün saptaması;
- Burada da düğüncüler yolda konvoy halinde, korna gürültü gidiyorlar. Ha aynalarına havlu değil, beyaz rafyadan yapılmış süsler takıyorlar. Ama gözlerim yollarını kesen, arabalara tırmanan çocukları görmedi tabii. tüh

Roma günleri

Şu sıralar neler yapıyorum. Aslında neler yapmıyorum ki! Ama daha çok prosedürel işlerle uğraşıyorum. Şöyle ki;
- Çalışma izni ile İtalya'ya geldikten sonra 30 gün içerisinde oturma izni için başvurmanız gerekiyormuş. Ben de geçen hafta gerekli formu doldurup, pasaport kopyası ile UNDP Visa Unit'e verdim. Pasaportun ikinci sayfasının da kopyasını çekmek lazımmış telefon açıp hatırlattılar. Onu da yarın vericem artık.
- Eve taşındım biliyorsunuz. Ancak evde yaşayan bu yeni kişiyi ev sahibinin, 48 saat içerisinde polise bildirmesi gerekiyormuş. Tabii bunun için de bir form ve pasaportun muhtelif kopyaları lazım. Onları hazırladım. E ben taşınalı bir hafta oldu aslında onun için ev sahibem aman birisi sorarsa dün geldim de diyor :) Olur derim :)

Bu günlerde gezmeye pek vakit ayıramadım. Hah haaa ama sanmayın ki günler evde çamaşır ütü ile geçecek. O sadece dün içindi :) Haftaya sahil planlamız var Emma ile. Motor için araştırmalarım da devam ediyor ayrıca.
Bir de BBC'nin sitesinden kendi kendime İtalyanca çalışıyorum. BBC'cileri takdir ettim doğrusu. Bu kadar kaynak, bu kadar çaba, saygılar sunuyorum.
Bu arada kahve harbi önemli bir mevzuymuş burada. Emma'nın bana öğrettiği ilk şey kahve yapmaktı.

Buyrun bu da dayanılmaz İtalyan Kahvesi'nin ayrılmaz üçlüsü.

Bu arada şaraplar için ayrıca bir blog mu yapsam diye düşünüyorum :)

24 Haziran 2009 Çarşamba

İlk günler, ilk işler ve ITIL

Geçen hafta Perşembe günü gelip, Enrico, yani müdürüm ile oturup biraz konuştuktan ve adlarını beşinci kere sorup, altıncı kere hatırlayamacağım insanlarla tanıtıktan sonra, yeni masama oturdum. Makinamı açtım sevgili Enrico bana bir eposta gönderdiğini o ITIL kursunu bu birkaç günde yaparsam iyi olacağını söyledi. Tabii ITIL dediğinde benim suratımdaki "o ne ki!" ifadesini görmüş olacak ki, bana ne olduğundan bahsetti biraz.
Ben de şu sıralar halen onu bitirmeye çalıştığımdan, sürekli olarak ITIL der durur oldum. İyisimi kısaca yazayım nedir diye.

ITIL: Information Technology Infrastructure Library

WFP'de benim bulunduğum departman aynı zamanda Service Management'tan da sorumlu. İşte ITIL da Service Management el kitabı gibi bir şey. Aslında genel olarak konsepti anlatıyor. Bir nevi SM methodolojisi yazmışlar.

Ay merak ettim ben yaa, bu ne ola ki diyenler için de şu wiki adresini öneririm, oldukça iyi anlatmışlar.

21 Haziran 2009 Pazar

Roma ve Ev

Bugun Roma'da deli gibi yagmur yagiyor ama havaya coken karanlik ve bulut benim ustume gelemeyecek, cunku artik artik benim de bir evim var.
Aslinda "benim" demek su an icin yanlis olur, cunku iki ay gibi bir surecte, evi ev sahibiyle(Emma) paylasiyor olacagiz. Ev sahibesi ile ilgili daha sonra ayrintili bir sekilde yazmak gerekir. Cunku kendisi tanimaya deger, enterasan birisi. Arapca, Fransizca, Ingilizce bilen bir Italyan. 9 ay boyunca da Suriye'de Arapca'sini gelistirmek icin buradan gidiyor olacak.

Ev adi 'Gemilli' olan iyi bir bolgede, iyi bir apartmanda, Agustos ortasina kadar ev sahibesi Emma ile beraber kalacagiz. O gittikten sonra ise 9 ay yalniz kaliyor olacagim.

Iste boyle, onumdeki en onemli hedefe ulasmis durumdayim. Simdi artik ITIL kursuma calisayim.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Roma'da ev bulmak

Bugünlerde tek derdim Roma'da ev bulmak. WFP'de 15 Haziran Pazartesi başlayan serüvenimiz üç günlük nefes almadan, akşamları da devam eden brifing ile başladı. Perşembe günü ise bir ev baktım, akşam ise yorgunluktan uyuyakalmışım. Cuma günü de bir iki ev bakıp beğenemedikten sonra, otele gelip internet satın aldım (24 saat 25 euro) ve ev ilanlarını gezdim.
En sonunda halen bir yer bulamadım :) ama en azıdan bir karar verdim. Bir ev bulana kadar oda kiralayacağım. Bugün o odaya taşınacağım. Adı EUR olan oldukça iyi bir bölgede. Ev de süper, bahçesi falan olan güzel bir ev. Zevkli döşenmiş. Bu süreçte benim geçici çözümüm olacak. Viviana da ev sahibem olacak.

12 Haziran 2009 Cuma

Hakikatçi

Bugün sizlerle Hakikatçi'nin yazısını paylaşacağım. Bunu bana motorcu, karizma, yakışıklı arkadaşım Serdar, 'takvimimin en önemli sayfasıydı ve masamda dururdu, artık sende dursun' diyerek verdi geçende, iyi yolculuklar demeye geldiğinde.
Yazıyı tekrar tekrar okuyorum ve okudukça daha da anlamlanıyor. Bunun için sizlerle de paylaşmak istedim, herkesin bunun farkında olmasını istedim.
Serdarcan bak böylece yazı artık herkeste duracak :)

İşte Hakikatçi'nin dedikleri;
"Bir varmış bir yokmuş. Tıpkı gerçeğin kendisi gibi. Evet, bunda şaşılacak ne var? Var ve yok, var ve yok! Hakikatçi şunu der: Biliniz ki ey efendiler ve hanımlar, sadece gerçek vardır... Gerçek hem vardır hem yoktur. Bir yaşar bir ölür. Bir görülür bir görülmez. Hem hayattır hem ölümdür. Düş ve uyanıklık hali nasıl ki insanın iki gerçekliğidir, aynı şekilde masal ve gerçek de gerçeğin iki gerçeklik halidir... Masal, gerçeğin gördüğü düştür veyahut da tam tersi, gerçek masalın gördüğü düş. Bu yüzden, her masal bir nerdeyse gerçektir.
(Hakikatçi)"

3 Haziran 2009 Çarşamba

Bugün WFP için ne yaptın?

Şu sıralar iş ve WFP çalışmaları öylesine iç içe geçmiş durumdaki, bazen ucunu kaçırıyorum.
Son zamanlarda gelişen ve devam eden çalışmaları ve çabaları yazayım yazayım diyordum, geç kalmadan yazıyorum şimdi. Süreç nasıl işliyor anlatalım ki, belki ilerde bir başkasına lazım olur değil mi. Hem de anı olur, bize kalır.

Claire'den onay yazısı geldiği günden bu yana neler oldu?
Aynı gün zaten bir zip dosyası içerisinde WFP, stratejisi, medical form vs gibi bir dosyalar bütününü göndermişlerdi. Sonrasında da Alexia'dan ayrıca gelen maillerle her şeyden önce, sağlık durumu onaylandıktan sonra ancak diğer işlemlerin başlatılabileceğini bildiren bir mail attı. Paralelinde ise doldurup imzalayıp göndermem gereken "affirmation, beneficiary declaration, spouse sth, SAI form, service agreement" formları vardı.

Önce sağlık formundan bahsedeyim. Şu ana kadar doldurduğum, en paranoya sağlık formuydu. 4 sayfadan oluşuyordu. İki sayfası ben ve ailemle ilgili benim doldurmam gereken bilgiler, diğer iki sayfası doktorumun doldurması gereken, sebille laboratuvar sonucu soran bir formdu. Bir hastanede muhtelif vucut sıvılarından 4 sayfa sürecek kadar tahlil yapıldı. Sağolsun şirket dokturumuz Erdal Bey, sonuçları eline alıp bütün sağlık formunu doldurdu. Benim doldurmam gereken kısımla ilgili de epey yardımcı oldu.
Neyse sonuç olarak sağlık formunu Erdal Bey'in yardımıyla tastamam yaptık hazırladık. Sonrasında hemen scan edip Alexia'ya gönderdim. Bu form onaylanmadan önce geri dönmesi güç aksiyonlarda bulunmama dair uyarılar yazıyorlar her maile.
Sağlık formu akabinde de geri kalan diğer formları doldurdum, imzaladım, scan ettim gönderdim.
Amanın ne çok şey varmış gönderilmesi gereken yaw :)

Herşeyi hazırlayıp gönderdikten sonra, koca bir soru EEE? what's next then?
E bundan sonra aslında baktığımızda tek eksik kalıyor vize. Ancak aradan bir iki gün geçmesine rağmen vize ile ilgili olarak hiç bir dönüş almadım. Sonrasında Alexia'ya yazdım vize vs konusunda ne yapacağız, nasıl yapacağız diye. Beni birilerine yönlendirdi, aynı soruyu onlara yazdım. Bir müddet ses çıkmadı, sonra Germini'den muhtelif pasaport bilgilerimi soran bir mail geldi. Hemen yazdım gönderdim. Yazıda ayrıca onların başvurularından sonra "Nota Verbale" adında bir evrak göndereceklerini yazmış. İşlemlerin tamamlanması için belirtilen tahmini süre ise 3-5 hafta! Oysaki benim programın başlamasına 15 gün kalmış.
Bu arada bizim Vista'ya çalışma vizesi alınabilmesi neler gerektiğini sormuştuk. Onlardan gelen bilgilere göre, WFP'nin İtalya'da Çalışma Bakanlığına benim için çalışma izni başvurusu yapması gerekiyormuş, benim de almam gereken vukuatlı nufus örneği gibi dokumanlar var tabii.
29 Mayıs Cuma günü "Nota Verbale" yazısını gönderdiler ve bu yazıyla konsolusluğa başvurmamı yazmışlar. Yazı Nihat aracılığı ile Vista'ya gönderildi. Ancak Pazartesi günü Vista'dan, bu belge ile uzun süreli kalış için başvurulamayacağı maili geldi. Hadiii, nasıl yani diyerek, bana bununla başvurabileceğimi söyleyen maili Vista'ya gönderdim ve tekrar incelemelerini rica ettim. Germini'ye ise böyle bir geri dönüş aldım, ne yapmalıyım diye bir mail attım.
Geçen zamanda boşa geçmedi, vukuatlı nüfus örneği, muhtelif banka belgeleri, form vs hazırladım. En sonunda daha fazla gecikmemek için bütün hepsini alıp Nihat'a götürdüm ve başvuruyu yapmasını rica ettim. Sen yap onlar onaylanacak dedim.
Çok enteresan, 2 saat sonra Vista'dan mail geldi. Konsoloslukla görüştüklerini, maili onlarla paylaştıklarını ve bu belge ile başvurabileceğimi yazmışlar. E süper, ben de zaten göndermiştim :)

Ha bu arada Cumartesi günü uçak rezervasyon bilgilerimi gönderdiydi Laryl. 14 Haziran Pazar günü saat 15:35'te Malev ile Budapeşte aktarmalı uçuyor olacağım.

3 Haziran, yani bugün "appointment confirmation" yazım geldi. Artık geriye sadece çalışma izni kaldı.

Yarın da o gelir umarım.

Bu arada planlar, kutlamalar, uğurlamalar tüm hızıyla sürüyor. Bir benim eşya hazırlıklarımda tık yok. Onu da önümüzdeki hafta yumurta .. ucuna gelince yapacağım galiba :)
Uğurlama derken, Pazartesi çekirdek ekip toplaşması yaptık Set Balık'ta. Çok güzeldi, çok özlemişim. Akşamda Selin'de kaldım, sabah biraz da genel durum itibariyle 4:30da uyanıp bir daha uyuyamadım. Evleri Boğaziçi köprüsünün dibinde, tam köprüye bakıyor ve tüm gün boyunca güneş alıyor. Ama böyle olunca gece köprünün ışıklarından, sabahta gözüme giren ve yakan güneşten dolayı uyumakta biraz zorlandım.

Kutlamalar demişken Cuma akşamı Taksim'de Prokopi'de olacağız, herkesi bekleriz...

28 Mayıs 2009 Perşembe

WFP kimdir, nedir, ne yapar ve bu iş nasıl oldu?

Bu aralar sürekli WFP WFP deyip duruyorum. Peki nedir bu WFP diye de kısaca bir yazayım dedim.

WFP yani World Food Program, Birleşmiş Milletler'in, dünyada açlık sorunuyla mücadele eden ajansıdır. Şu anda dünyanın en büyük yardım organizasyonlarından biridir.

Herhangi bir çatışma, savaş, doğal afet gibi acil durumlarda, mağdur olan insanlara yiyecek ulaştırmaya çalışıyor.
Dünyada kadın, erkek, çocuk herkesin sağlıklı ve aktif bir yaşam sürebilmesi için, yiyeceğe ulaşmasını sağlamak için uğraşıyor.

En temel tanımıyla WFP budur. Daha detaylı okumak isteyenleri ise web sitelerini okumaya davet ediyorum. Orada tüm bilgilere istediğiniz detayda ulaşabilirsiniz, destek olmak isterseniz tüm gerekli bilgilere yine ulaşabilirsiniz.

Ha ben orada nasıl çalışmaya başlıyorum diye merak ediyorsanız, şöyle oluyor. Vodafone Foundation ve United Nations Foundation arasında bir teknoloji isbirliği anlaşması var. Yani biz Vodafone olarak UN'e teknoloji desteği veriyoruz gibi düşünebilirsiniz. Bu kapsamda da, Vodafone Foundation, UN Foundation, WFP ve SPW'nin ortak yürüttüğü "World of Difference" adında bir programı var. İşte bizde duyurusu yapılan ve benim seçildiğim projede, bu program kapsamında yapılan bir proje.

Dünya Vodafone çalışanlarından seçilecek 4 IT uzmanı WFP'de çeşitli IT pozisyonlarında 11 ay için çalışma fırsatı elde edecek. Bir anlamda Vodafone, teknoloji bilgisini ve uzmanlığını çalışanları aracılığı ile WFP'ye sağlamış olacak.

İşte yayınlanan bu programda yer almak için ben de başvurmuştum. Uzun ve zorlu bir süreçten sonra kabul edildim :) Mutluyum, gururluyum.

Dünyadan Vodafone Almanya, Vodafone Avustralya, hangisi olduğunu şu anda net hatırlayamadığım başka bir Avrupa ülkesi Vodafone'undan bir kişi ve Vodafone TÜRKİYE'den ben olarak seçildik.

15-17 Haziran arasında WFP'nin Roma'daki genel merkezinde yapılacak olan brifing ile başlayacağız ve hemen akabinde de görev yerlerimize gideceğiz. Benim görev yerim zaten WFP HQ Roma olduğundan ben olduğum yerde kalmaya devam edeceğim :)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

UN WFP ve Mutlu Son'a başlangıç

Eveeet, bunca uğraşıdan sonra WFP - Ayten ilişkilerinde mutlu sonun başlangıcı için ilk adımlar atılmış oldu.

Dün yani 19 Mayıs 2009 Salı günü itibariyle System Integration Specialist pozisyonu için seçilmiş durumdayım. Bana bayram hediyesi :)

Şirkete bağlanıp maillerimi kontrol ettiğimde arka arkaya üç mail gördüm. Biri kendisi ile henüz tanışmadığım ama tanışacak olduğum Claire'den 'World of Difference' başlıklı diğerleri HQ.PrivatePartner ve Kathryn'den 'OnBoarding Package...' balıklı üç tane mail. Okumasam da içinde neler olduğunu hemen anladım tabii.
Kalbim küt küt atmaya başladı, boğazım düğümlendi, nefesim kesildi :)
Adrenalin heyecan adamı böyle yapıyor. Bunu Yeni Zelanda'dayken bungee jumping öncesi bayağı bir tecrübe etmiştim.

Evet arkadaşlar sonuç olarak, artık Vodafone'un 'World of Difference' programı kapsamında, Birleşmiş Milletler'in bir organizasyonu olan World Food Program'de System Integration Specialist olarak hayatımın deneyimini edinmek üzere bir yola çıkıyorum.

Şimdi beni bekleyen sürüsüyle resmi işler, okumam gereken dokumanlar, almam gerekn sertifikalar, yaptırmam gerekn aşılar vs vs vs ler var.

Başlangıç tarihi 15 Haziran 2009 Pazartesi. Yani bugünden itibaren 25 gün var herşeyin başlaması için. Tüm bu işleri yetiştirmek ve kendime ev vs ayarlayıp taşınmak içinse daha az zaman.

Zor ama kişisel tatmini yüksek olacak bir dönem olacak benim için. Uluslararası bir yardım kuruluşunda çalışacak olmak çok heyecanlandırıyor.


Hayatın herkese böyle güzel heyecanlar yaşatması ve tatmin etmesini diliyorum bugün.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

WFP görüşmeler - sonuç

Şimdi gelelim hikayenin üçüncü kısmına,
Kathryn ertesi gün benimle mutlaka irtibata geçeceğini söylemişti. Dediği gibi de yaptı. Akşam maillerime girdiğimde, Enrico abinin işin içeriği gereği çok fazla teknik dokuman hazırlaması gerekeceğinden benim işimde hazırladığım teknik dokumanlardan örnek istediğini yazmış. Göndereyim dedim ama dokumanlarımı makinamda local'de değil, server'da tutuyorum ama internet kafedeyken de oraya erişemiyorum ne yazık ki. Yapacak birşey yok deyip Çarşamba eve geldiğimde bağlanır gönderirim dedim.

Çarşamba günü yarım saat rötarla İstanbul'a indik, eve geldim ama ne yazık ki serverlarda sorun var bağlanıp gönderemiyorum. Neyse pazara gittim alışveriş vs yaptım, sonra Aysel geldi, uzun uzun anlattım ona yaşadıklarımı, sonra da kalktık anneme gittik. Annem de canım benim sen kalk duvarları tavanı sil. E onu duvar siliyorken görünce indidip ben silmeye başladım tabii. Bitirdiğimde kolum kopmuştu artık. Sonra annemde çay falan içtik. Artık gece yarısı olmuştu ki, kalkalım artık dedik.
Eve geldiğimizde bağlanmayı tekrar denedim, bağlandım süper. Dosyaları falan buldum, 4 tane örnek dokumanımı zipleyip, ekledim ve gönderdim.
Vee Çarşamba gece yarısı gönderdiğim şeyler için, Cuma günü saat 19:00 itibariyle henüz bir cevap yok. Artık sonlansın istiyorum bu iş. Ben de ne yapacağımı bileyim.
Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim sanırım...

Ek olarak;
- Roma çok harika bir şehir, her yerden tarih fışkırıyor. Neredeyse tüm şehri baştan sona yürüyerek gezdim. Tek kelimeyle hayran kaldım.
Şarap konusunda elde ettikleri ünü gerçekten hakediyorlar. Yemeklerde eğer restoranın kendi ev yapımı şarabını istiyorsan, şarap sürahi ile ve litre hesabından geliyor. 1, yarım 1/4 litre ne kadar istiyorsan söylüyorsun. Çok şahane şaraplar içtim. yerel pazarlar buldum, insanların gelip ürünlerini sattıkları yerlerdi bunlar. Burada satılan şaraplardan tattım ve aldım. Şahane şeyler. Evde iki şişe şarabım var :)

- Makarnalar: Bir makarna bu kadar mı güzel hazırlanır. Saf zeytinyağı kullarak ve bol yağlı şekilde hazırlıyorlar hepsini ama olsun tadları muhteşem. Son yediğim midyeli, sarmısaklı domatesli taze el yapımı makarnanın tadı halen damağımda.

- Hayat çok pahalı. Yiyecek ve şişe su çok pahalı. Ortalama yemek adam başı 30 Eur tutuyor. Şarap sudan ucuz. Gerçekten diyorum. 1/4 şarap 4 eur, 2 şişe su 6 eur. havalanından aldığım çay için 1,30 eur ödedim, sonra suya baktım 1,70 euro idi. Ama sokaklarda her yerde çeşme var. Buralardan şişeni doldurabiliyorsun.

İşte böyle Roma ve görüşme maceralarım.

WFP görüşmeler - gelişme

Şimdi hikayenin ikinci kısmı
Ben girişte yaklaşık 10dk bekledikten sonra Kathryn geldi, kendini tanıştırdı. İnanılmaz tatlı bir İngiliz kız. Çok şirin sepelek, çok yardımcı birisi. Önce onun odasına çıktık, o eşyalarını bıraktı, sonra ilk görüşmemizin olacağı diğer binadaki toplantı odasına gittik. Gittik ki Enrico bizi bekliyor odada. Kendisi ile tanıştık. Bir İtalyan, biraz sessiz sakin birisi, ama iyi bir insan olduğu her halinden belli, sonra ben bilgisayarımı çıkardım yansıtmak için kabloyu ararken, oo sunum mu yapacaksın, şaşırdım dedi. Ben de buna şaşırdım dedim, prezentasyon hazırla demişsiniz başka birşey mi bekliyordunuz diye.

Neyse kablomu, ve elektriğimi ayarladıktan sonra sunumumu yaptım. Abi benimle tamamiyle aynı görüşte olduğunu ama büyük patronların böyle düşünmediğini ve adını anmayacağım diğer ticari firmanın ürünlerini kullanacağımızı söyledi. Karşılıklı olarak merak ettiğimiz herşeyi sorduk. Görüşme tam bir buçuk saat sürdü. En sonunda abi benden pek memnun kaldığını beklentilerini tam olarak karşıladığımı söyledi. E Süper :) Genel olarak işi yapacak insanlar var ve belliler ama ihtiyaç analizi yapacak ve projeyi yönetecek ama işten de anlayan birine ihtiyaçları var özetle :) yani bana.

Böylece birinci bölüm bitti, diğer görüşmeye zaten 25 dk kalmıştı, Kathryn ile kantine indik, bana kahve ısmarladı Kathryn, tam biz kahveyi alırken ikinci görüşeceğim amca "Peter" ile karşılaştık. Peter inanılmaz bir adammış. Acayip enerji patlaması olan, çok hızlı hareket eden, çok hızlı konuşan birisi. Zaten 20 dk sonra uzun uzun konuşacağımız için şimdilik bye diyerek ayrıldık. Abla ile muhabbet etmeye başladık, konu seyahatlerden açıldı, o da 18 yaşındayken Yeni Zelanda'ya gitmiş. yaptığımız şeylerden bahsettik, çok güldük eğlendik. Hakkatten çok sevdim bu kızı.
Bu arada beni gördükleri herkesle tanıştırdılar. Vodafone'un account manager'ı ile de tanıştım, bir İspanyol ve çok yakışıklı bir adam ama adını hatırlayamıyorum.

Neyse ikinci görüşme zamanı geldi, adamın adasına gittik Kathryn ile, amcanın tüm ekibi ile tanıştım. Hepsi de süper içten hoşgeldin dediler. Sonra toplantı odasına gittik, bana 1,5 saat WFP lojistiğinden bahsetti, karşılıklı tartıştık. Yaa o kadar hızlı ve geçişik şekilde konuşuyor ki arada kaçırıyorum, o hızla cevap vermeye çalışıyorum ama yetişmesi zor. Amca ise, süper ve gerçekten iyi bir insan, işinde çok sıkı olduğu her halinden belli. Herkes amcaya köyün delisi şeklinde konusuyor, bu enterasan :)
Toplantımız bittikten sonra yemeğe indik, saat 12:30 olmuş. Sabahtan o telaşla sadece bir elmanın yarısını kemirebilmiştim o kadar. Üzerine de bu kadar stress, zaten başım donklamaya çoktan başlamıştı.
Yemeğe indik, ben balık ve salata aldım. Yemeği amcanın tüm ekibi ve Kathryn ile yedik, muhabbet ettik. Tabii herkes yemeğini bitirdi beni bekliyor. Bir süre daha yemeğe çalışıp sonra geri kalanını aç olmama rağmen bıraktım. Benim onu tamamlamam daha 15 dk alır çünkü.

Yemekten sonra çayımızı içtik dışardaki havuzun başında. WFP'nın bahçesinde bir havuz var. Süs havuzu boyutlarında ama ortama çok tatlı bir sıcaklık katıyor. Zaten hava 30 derece, hepten ısınıyor :)
Çaylar bittikten sonra bu sefer de sadece ekiple olacak şekilde girdik toplantı odasına geri gittik, ben ve ekip olan 4 kişi orda. ne yaparsın, ne edersin, onlar ne yapar, ne eder, sistemler, süreçler, vs vs vs. Tam iki saat de onlarla görüştük. Ekiple olan görüşmemiz de bitince, tekrar odalarına gittik. Bu sefer amca beni aldı ve tekrar havuzun başına indik, bu sefer daha gayri resmi de yine yarım saatlik bir toplantı yaptık. E anlat bakalım ne düşünüyorsun, kendini nerede görüyorsun, vs vs vs. Çok konuştuk. Ben gördüğüm iyileştirme yapılabilecek noktalardan bahsettim, o bahsetti.
Sonra sabahki görüşmemin nasıl geçtiğini sordu. haydaa... O görüşme nasıldı vs diye. Sonra peki sen hangisini istiyorsun dedi. Ama bu sorunun cevabını o an ben de bilmiyorum. Her işin iyi kötü yanları var, gönlüm hangisine kayıyor ben de çözemiyorum. Sonra o neler düşündüğünü anlattı. Kendi ekibinden 2 kişi, Ağustos başı Sudan'a transfer olacaklarmış. Kendisi de Temmuz ayı boyunca olmayacakmış, e zaten 5 kişilik ekip, 2si gidiyor yenileri gelecek, bir de onları düşünürsek 3 yeni kişi olacak ekipte aynı anda. Bunu istemediğini, Kathryn ile konusup, Haziran olarak düşünülen bizim başlama tarihini Eylül yapma şansı olup olmadığını soracağını söyledi. Pozisyonları, ihtiyaçları herşeyi de değişmiş. Söylediği konuda da gerçekten haklı. Haziran 15te başladığımda kimse benimle ilgilenmiyor olacak, ama ne olursa olsun birisinin bana biraz işi anlatması gerekecektir. Sonuç olarak amca hiç bir şeyi gizlemeden açık açık konuştu benimle, bu çok güzel.
Sonra Kathryn'in odasına gittik, diğer binadaki, yerinde yoktu, biraz aradık ama bulamadık, sonunda beni orada bıraktı kendisi gitti. Orada oturup beklemeye başladım, bir iki dk sonra geldi Kathryn.

Onunla işin HR taraflarını konuştuk, Roma'da yaşam, maliyetler alınacak ücret vs herşeyi. Bana yine epey yardımcı oldu, bildiği kadarını hepsini anlattı. Çeşitli adresler yazdı, birşeyler bastı verdi vs. Sonra artık beni kapıya kadar gelerek uğurladı.

Şöyle bir bakarsak sabah 08:35'te girmiş ve ancak 15:15'te çıkmıştım. Tüm geçen zamanda da muhtelif toplantılar, görüşmeler yapmıştım. Gerçekten çok yorulmuştum ve artık başım zonkluyordu.
Yavaş yavaş tren istasyonuna yürüdüm, yolda ablamla konuştum. Önceki günlerde, çok fazla yürümüş olduğumdan parmaklarımda şişlikler vardı, ayakkabı artık çoook canımı yakıyordu.
İstasyona gittiğimde tren 2 dk sonra geldi, aktarma vs ile saat 5'te geldim. Otele gitmeden güzel bir yerde kendime soğuk ve güzel bir beyaz şarap ısmarladım, uzun uzun içtim.
Sonra otelime gittim duş aldım ve hava kararmamıştı yattım.

İşte hikayenin ikinci kısmı da bu şekilde...